F I F T E E N

1.2K 86 47
                                        

Justin, saatler sonra uyandı. Uyandığında derisi yıpranmış, soğuk demirleri olan bir hastane sandalyesindeydi. Kendini toplaması ve ne olduğunu anlamaya çalışması bir saniyeden kısa sürdü. Hastanenin berbat kokusu ve klasik beyaz ışıkları ona nerede olduğunu çok iyi hatırlatıyordu.

Ve ne için burada olduğunu.

Bedeni yorgundu. Kollarını yukarı kaldıramıyor, bacaklarını hareket ettiremiyordu. Başı sürekli öne düşüyor ve gözleri kapanıyordu. Fakat asıl yorgun olan kalbiydi. Sonbaharda dökülen yaprakları gibi dökülmüştü kalbi.

O sırada hemen karşıdaki sandalyede oturan Ellie'nin ailesi gördü, onlara öyle nefret dolu bakıyordu ki, onlara en ağır cezayı vermek istiyordu. Dudaklarından kaçan bir küfüre engel olamadı. Fakat bu küfürü de kimse duymamıştı.

Zorlukla ayağa kalktı, adım atacak hali bile yoktu, ayaklarını sürükledi ve birkaç adım da büyük, cam kapının önünde durdu. Bakışları hızla Ellie'yi bulduğunda hala bıraktığı gibi aynı olduğunu gördü. Hala kendi başına nefes alamıyor ve Justin'in bilmediği uzun, garip borular sayesinde hayatta duruyordu.

Saçları dağılmıştı, bazıları öne düşmüştü. Göz kapakları arada sırada titreşiyor ve hayatta olduğunu belirtiyordu. Dudakları muhtemelen kurumuştu. Justin bu şekilde çaresiz oturmak istemiyordu. İçeri girmeli ve onunla konuşmalıydı. Ellie'nin onu duymayacağını bilse bile konuşmalıydı. Belki onun minik papatyası hala bir şeyleri duyabiliyordu. Onun minik papatyası bir rüyadaydı ve Justin, rüyanın oldukça güzel olduğundan emindi.

Çünkü biliyordu. Hastanede yatan insanların, güzel rüyalar gördüklerini biliyordu. Beyaz ışıkların arasında en sevdiklerini görüyorlardı. Onlara uzanmak istiyorlardı ve uzandıklarında gözlerini açıyorlardı. Fakat bazıları, onlara uzatılan ele dokunamıyordu.

Bu ölmek demekti.

O sırada Justin'in bedenini belli belirsiz titredi, bunları düşünmemesi gerektiğini biliyordu. Ama kendine engel olamıyordu. Yavaşça derin bir nefes aldı ve aynı yavaşlıkta geri verdi. Ellerini pantolonun ön cebine koymak istedi, ama cebindeki herhangi bir şey ona engel oldu. Sol cebinde bulunan katlanmış kağıdı fark ettiğinde onun ne olduğunu hemen anladı.

Yapılacaklar listesiydi bu.

Justin, Ellie'yi odasından çıkarırken,onun elinde bir kağıt parçası tuttuğunu görmüştü, kağıt parçası kızın elinden düşerken, Justin onu yerden almış ve cebine koymuştu. Şimdiyse ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Ellie, listedeki bazı maddelerin yerini değiştirmişti. Ed Sheeran konseriyle ilgili olan maddeyi ise listeden silmişti.

Muhtemelen ailesi yüzündendi. Belki de sırf inat olsun diye gitmek istememişti, sonra daha fazla gözyaşı dökmüş ve nefes alıp verememeye başlamıştı. Sonrası onun için karanlıktı.

Justin topukları üzerinde döndü, ve en yakındaki sandalyeye oturdu. Sağ tarafında dergilerin üzerinde duran kalemi fark etti ve kaşlarını çattı. Kalemi parmakları arasında tuttu ve soğuk metalin sıcak eline işlemesine izin verdi. Kalemin ucunu yavaşça açtı, ve elinde tuttuğu listeye göz attı.

Kağıdın kenarlarına minik papatyalar çizmeye başladı. Her birinin yaprağı tamdı, ve hepsi de oldukça güzeldi. Fakat Justin kağıdı doldurduğunu fark edememişti, daha fazla papatya çizmek istiyordu. Sanki her papatya çizdiğinde, Ellie daha çok nefes alıyor gibi hissediyordu. Bu yüzden daha fazla papatya çizmeliydi.

Ama onu durduran, kağıdın tam ortasında duran yaprakları olmayan bir papatya olmuştu. Justin, sanırım onun yapraklarını eklemeyi unutmuştu. Kalemi yavaşça kağıda yaklaştırdı ve ilk yaprağı çizdi. Aniden, elindeki kalem yere düştü, almak için eğildi, kalemi parmakları arasında kavradı, onu almaya hazırlanıyorken, kalem yeniden düştü ve Justin sinirle küfretti. Kalem bu sefer daha da arkaya gitmişti. Ayağa kalktı, kalemi almak için eğildiğinde, arkasında oluşan gürültüyü duydu ve hızla arkasına döndü.

Bir doktor, ve birkaç hemşire koşuyordu. Ellie'nin odasına doğru koşuyordu.

Justin kaşlarını çattı. Hızla atmaya başlayan kalbini durduramıyordu. Avuç içlerini pantolonuna bastırdı, ve olabildiği en hızlı şekilde yürümeye başladı. Yetmedi, koşmaya başladı. Fakat bir kadın ona, buraya giremezsiniz! deyip kapıyı yüzüne kapattığında, Justin olduğu yerde dondu kaldı. Kapının cam olan kısmından eğilip odaya baktığında, keskin bir ses kulaklarını çınlattı. Daha çok bir alarm sesine benziyordu. Yangın alarmı gibiydi, ama değildi çünkü yangın yoktu. Belkide dışarıdaki bir polis arabasının alarmı olabilir diye düşündü.

Ama bakışları odanın içinde yanıp sönen kırmızı ışıkta, ve simsiyah ekranda takılı kaldı. Ses o cihazdan geliyordu. Daha sonra, bakışlarını Ellie'ye çevirdiğinde, gördüklerini asla unutmadığına yemin edebilirdi.

Ellie'nin durmuş olan kalbine kalp masajı yapılıyordu. İnsanları hayata geri döndürmenin bir yoluydu ve genelde çok az kişi buna tepki veriyordu. Aptal cihazdan gelen aptal ses kesilmedi, ve doktor da kalp masajına devam etti.

Bunların yaşanması neredeyse 1 dakika sürmüştü.

Justin'in kağıda çizdiği papatyanın bir yaprağı kadar kısa sürmüştü.

Görüş alanı bulanıklaştı Justin'in, nefes alış-verişleri hızlandı ve kalbi, oldukça hızlı atmaya başladı. Daha önce böyle bir duyguyu hissetmemişti. Endişe ve korku bütün bedenini sarmıştı. Başını salladı.

''Hayır..'' ellerini cama dayadı, Ellie'ye ulaşmak istiyordu fakat aralarındaki kapı buna engel oluyordu. Justin var gücüyle kapıyı iktirdi fakat hiç bir işe yaramadı. Kendi kendine sürekli, hayır diye bağırıyordu. Neredeyse bütün hastane buraya toplanmıştı ve hepsi Justin'i çaresiz bir şekilde izliyordu.

O anda Justin'in gördükleri onu harekete geçirdi. Doktor, kalp masajını bıraktı ve bir kaç şey mırıldandı. Daha sonraysa, Ellie'nin üzerine bembeyaz, papatya kadar beyaz bir örtüyü örtmeye başladılar.

Justin kapıyı açtı ve hızla içeri girdi. O an içeride olanlar ona, buraya girmenin yasak olduğunu söylediler fakat Justin dinlemedi. Ellie'nin üzerine örtülen o bembeyaz örtüyü çekti, ve bir kenara fırlattı. Ellie Dolley şimdi ölemezdi.

''Bırakın onu!''

Justin, Ellie'nin başını nazikçe kaldırdı ve kolları ile onun bedenini sardı. Kızın ten rengi solmuştu, Justin ilk olarak bunu fark etmişti. Gözlerinde biriken yaşlar, daha fazla orada durmadı ve yanaklarından süzüldü.

Sesi titrek çıkıyordu. ''Şimdi ölemezsin Ellie Dolley. Buna izin veremem.''

Ellie'nin elleri birleştirdi ve kızın buz kadar soğuk ellerini kendi elleri arasına aldı. Onları ısıtmaya çalıştı, minik ellerini bir nebze olsun ısıtmaya çalıştı.

''Beni bu şekilde bırakamazsın Ellie Dolley, hatırlıyor musun? Sen ölürsen bende ölürüm demiştim sana.''

Justin aklını kaybetmiş gibiydi. Doktorlar ona Ellie'nin öldüğünü söylüyorlardı, onu odadan çıkarmaya çalışıyorlardı, ama hiçbiri Justin'i oradan çekip götürememişti.

''Sen bu aptal hastalığa yakalandığın gün ben zaten ölmüştüm Ellie Dolley.''

Justin, kızın bedenini sarstı, ellerini ısıtmaya çalıştı. Onu geri döndürmek için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Onu bırakamazdı. Onun minik papatyası şimdi solamazdı.

Derin bir nefes aldı.

''Bunu daha önce söylemediğim için özür dilerim minik papatyam, bunu bu şekilde söylemeyi asla istemezdim.''

Yanaklarındaki gözyaşlarını sildi, ve dudaklarını Ellie'nin alnına bastırmadan önce, o sihirli kelimeleri söyledi.

''Seni seviyorum Ellie Dolley.''

Bu, gerçek hayatta asla gerçekleşecek bir şey değildi. Bu ancak masallarda veya filmlerde olurdu. Ama bu imkansız bir şey de değildi.

Ellie Dolley, o anda gözlerini açtı.

to do list :: bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin