Heyecandan titremeye başlayacak olduğunu hissettiğim ellerimi yumruk yapıp çantamdan kulaklığımı çıkardım ve en sevdiğim müziği açtım. müzik dinlemek su içmek gibi, nefes almak gibi bir ihtiyaçdı benim için. Ne zaman strese girsem kendimi rahatlatmak icin nostalji tür şarkılar dinlerdim, yine o anlardan birini yaşıyordum çünkü birazdan hayatımın en gerici anına giriş yapacaktım.
İstanbulun en büyük ve en tanınan hukuk şirketlerinden birine iş görüşmesine gidecektim, daha doğrusu işverenin cevabını öğrenmek için gidiyordum, gönderdiğim teklifi inceleyip bir haber göndereceklerini söylemişlerdi. ilk duyduğumda geçiştirmek için söylediklerini düşünmüştüm ama dün sabah telefonuma aldığım mailden sonra işler değişti. İçimde bir mutluluk ve bir korku vardı.
Marmara Üniversitesi psikoloji bölümünde ikinci sınıf öğrencisiyken yurtdışı okul bursunu yüzde yüz bir şekilde kazanıp okulumu Amerikada bitirdim. Orada bir süre yaşasamda işe girmedim. Türkiye'ye dönme kararı alıp taşındıktan bir sene sonra iş görüşmelerine başlamıştım ve ilk görüşmem böyle büyük bir şirketle olduğu için korkmam gayet normaldi.
Düşüncelere dalmış giderken kulağımda ki müzik birden kesildi ve telefonumun çaldığını anladım. Telefonumu genelde sessizde kullanırdım ve gelen aramaları müziğimin kesilmesiyle anlardım, yine o anlardan birini yaşayıp telefonumu açtım. Gelen arama Ezgi'dendi. "Biraz daha bekletseydin niye açtın?" sitem dolu sesiyle irkildim ve göz devirdim. Anında karşımda oturan teyzeyle göz göze geldim ve utanarak bakışlarımı kaçırdım.
"Açamadım işte Ezgi, stresten üç parçaya ayrılacağım şimdi. Ne oldu çabuk söyle?"
Kurduğum cümleden sonra telefonda bi sızlanma sesi duydum. "Ya Balım korkulacak ne var anlamıyorum seni, olursa olur olmazsa olmaz, kasma bu kadar lütfen."
Ezginin öğüt veren laflarını dinlerken aniden havaya sıçradım, Allah kahretsin diye sızlandım ve otobüsün durması için kırmızı düğmeye bastım. Sızlanmamı duyan Ezgi "Ne oldu kızım?" diye söylenirken telefonu yüzüne kapattım. Bir de onunla uğraşamazdım, zaten iki durak geçmiştim gideceğim yeri!
✧
Stresten mi yoksa yakıcı sıcaktan mı olduğunu anlamadığım bir şekilde ensemden terler akıyordu. Şirket sahibi Ahmet Yıldırım'ı odasında bekliyor ve kafamda türlü türlü senaryolar kuruyordum. Acaba olumlu cevap vermek için mi çağırmıştı? Olumsuz olsa neden çağırsın ki, geri dönmezdi.
Kendi kendime mırıldanırken birden kapı açıldı ve sanki suç üstü yakalanmışım gibi olduğum yerden sıçradım. Ahmet bey olduğunu düşündüğüm kişi hafif sırıtarak masasına oturdu, evet o Ahmet beydi.
"Fazla heyecanlısınız bakıyorum da." gözlerinde alay belirten ışıklar yanarken tepkisiz kalmaya çalıştım ama çok zordu. Hem sinirimi bozmuştu hemde doğru bilmişti. Maalesef fazla heyecanlıydım.
Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra "Haklısınız heyecanlıyım" diyebildim.
Adam ifadesiz suratını korurken bir süre beni inceledi. Ardından derin bir nefes alıp konuşmaya başladı, "Eğitim hayatın oldukça kaliteli okullarda geçmiş, yurtdışında mezun olmuşsun. Güzel bir başarı. Buna rağmen nasıl işsiz kaldın şaşırmadım değil Balım hanım." direkt bu konuya girmesi şaşırtmamıştı, etrafımdaki çoğu kişi bunu sorguladığı için alışıktım.
"Bulamadım değil, bulmadım. Daha doğrusu aramadım. Hayallerimi gerçekleştirmek için ülkemde olmam gerekiyor." diyerek yüzümde sahte bir gülümseme yerleştirdim. kurduğum cümleyle birkaç saniye sessiz kaldı, yüzünde hoşuna giden bir edayla birlikte meraklı bakışlarıyla gözlerimin içine baktı ve konuyu uzatmayı daha fazla sürdürmeyerek direkt konuya girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Yara
ChickLit"Yıldızlara dokunabiliyor musun?" "Dokunamıyorum, Balım." "Peki neden dokunamıyorsun, hiç merak ettin mi?" "Neden?" "Işıkları sayesinde, ışıkları onları koruyor." ✧ Balım sabah uyandığında ilk iş gününe gideceğ...