Gözlerimin anlık karardığını, ayaklarımın titrediğini hissettim. Dengemi kaybedecek gibi olup tutunacak yer aradım. Kulağıma gelen sesler uğulduyordu, bütün hislerim kaybolmuştu sanki.
Yere çöktüm, Kalbim acıyordu.
O çocuğun o yatakta benim yüzümden hayatı kararmıştı. Aldığım her nefese, kalbimin attığı her saniyeye lanet ederek ağlamaya başladım.
Balım hiç bir tepki vermedi, gözlerini kırpmadan yere odaklandı, yüzü kıpkırmızı olmuştu, zor nefes alıyordu. Ağlamıyordu, ama gözünden akan yaşlara engel de olmuyordu.
Eli göğsüne gitti, kalbini tuttu. Canı acıyordu, biliyordum, hissediyordum.
Çünkü benimde öyleydi.
Suçluluk duygusu kalbimi ağrıtıyordu, ama bunu bastıran daha büyük bir acı vardı;
Sevgi. Ben sadece küçük bir çocuğu değil, sevdiğim bir çocuğu kaybetmiştim. Bazı kayıplar ölümden daha kalıcıdır, iz bırakır. Vücudumun her yerine ayrı ayrı iz bırakmıştı bu çocuk.
"Pardon, bakar mısınız?" bu tarafa doğru yönelen sesle beraber kafamı kaldırdım. Balım hala aynı durumdaydı, hiç bir tepki vermedi.
"Bu ayakkabı sizden düştü sanırım." Adamın elinde Işık'ın ayağından çıkan ayakkabı vardı, ağlarken düşürmüş ve fark etmemiştim.
Balım ayakkabıyı duyar duymaz kafasını kaldırdı, yavaş yavaş adama baktı.
Sesli bir nefes aldı, adama doğru yürüdü yavaş adımlarla.
Ayakkabıyı aldı, elleri titriyordu. Ağlamaya başlamıştı, yaşadığı şoku yeni atlatmıştı.
Elindeki ayakkabıyla ameliyathanenin önünde dizlerinin üstüne oturdu, ayakkabıyı okşamaya başladı. Sanki canı acıyacakmış, incinecekmiş gibi yavaş yavaş okşuyordu. Hıçkırarak konuşmaya başladı,
"Işığının sönmesi için çok küçük, sönemez. Sönmemeli. Lütfen... Lütfen isminin hakkını versin." aldığı zor nefeslerle kısık sesiyle cümlesini bitiren Balım ayağa kalktı, zor yürüyordu, ayakta kalacak hali yok gibiydi.
Danışmaya doğru gittiğini gördüm, ayağa kalktım ve peşinden gittim.
"Balım!" sesimi duyduğunda olduğu yerde durdu, hareket etmedi. Yumruklarını sıktığını gördüm.
Arkasını döndü, üstünden kalkamayacağım ağırlıkta bakışlarla baktı yüzüme, ardından kaşlarını çattı.
Gözümden bir damla yaş düştü, bende yumruklarımı sıktım. Ardından derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.
"Odasının nerede olduğunu öğrenemezsin, kimliksiz kaydetmiyorlar." dedim ve sıkıca gözlerimi yumdum.
Büyük ve güçlü sarsıntılar geçirip yıkılmayan ama büyük hasar alan binalar, hafif bir rüzgarla enkaza dönüşürler ya,
Balım'a da öyle oldu.
Kendini yere bırakıp çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Sanki iki gün önce tanıştığı bir çocuk değil de, kendi çocuğuydu içeride yatan minik beden.
Kendimi tutmadım, tutmak istemedim. Balım'ın yanına gittim, onun gibi kendimi yere bıraktım.
Omzunu sıvazladım, sıkıca sarıldım. Önce itmeye çalıştı, ama ne ağlamaktan ve dağılan saçlarından dolayı önünü görebiliyordu, ne de gücü vardı. İtmeye çalışmayı bırakarak omzumda ağladı. Keşke dedim içimden, keşke yaşadığı acıyı söküp alabilsem, ben yaşasam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Yara
Chick-Lit"Yıldızlara dokunabiliyor musun?" "Dokunamıyorum, Balım." "Peki neden dokunamıyorsun, hiç merak ettin mi?" "Neden?" "Işıkları sayesinde, ışıkları onları koruyor." ✧ Balım sabah uyandığında ilk iş gününe gideceğ...