14

96 23 13
                                    

Yunho her zamanki gibi çalışıyordu. Gözleri, bilgisayar ekranına odaklanmaktan yorulmuş, başı hafifçe ağrıyordu. Uzun bir toplantıdan yeni çıkmıştı ve artık bitkin hissediyordu.

Toplantı odasından çıkıp derin bir nefes alarak yanındaki San'a yaslandı. "Gözlerim acıyor..." dedi, yorgun bir ifadeyle.

San, Yunho'nun bu hâline gülerek karşılık verdi. "Senin mola vermen lazım. Hadi, öğle yemeği yemeye gidelim." diyerek Yunho'nun kolundan tuttu ve onu zorla yemek yemesi için ikna etti.

Yunho, telefonunu almak için masasına geri döndüğünde San da onunla birlikte geldi. Yunho telefonunu eline alıp saate baktı, ardından gülümseyerek San'a döndü. "Hadi, gidelim."

San kafasını salladı ve ikili birlikte ofis binasının üçüncü katındaki geniş kafeteryaya doğru ilerledi. Kafeterya, çalışanların öğle yemeği molalarını geçirmek için hoş bir mekândı. Arkalarından gelen kişiden habersiz, adımlarını hızlandırdılar.

Kafeteryaya girdiklerinde, büyük cam pencerelerden giren doğal ışıkla aydınlanmış geniş alan onları karşıladı. Bu cam pencereler, mekânın ferah bir atmosfere sahip olmasını sağlıyor ve dışarıdaki manzarayı içeriye getiriyordu. Modern ve sade tasarımıyla hoş bir kontrast oluşturan bu geniş alan, çalışanlara rahat bir ortam sunuyordu.

Kafeteryanın çeşitli köşelerinde yer alan masalar ve sandalyeler, çalışanların konforlu bir şekilde oturup yemek yemesine olanak tanıyordu. Bazı köşelerde yer alan rahat koltuklar ve yüksek tabureler, daha samimi sohbetler için idealdi. Yunho, genellikle bu köşelerde oturup arkadaşlarıyla birlikte yemek yemeyi tercih ediyordu. Bugün de her zamanki gibi rahat bir yer aradı gözleri.

Kafeteryanın bir köşesinde, kendi yemeğini getirenler için dizilmiş mikrodalga fırınlar, buzdolabı ve diğer mutfak gereçleri vardı. Yunho, evden getirdiği yemeğini burada ısıtıp yemeyi severdi. Bu kez ise San'ın ısrarı üzerine, kafeteryanın zengin menüsüne göz attı.

Kafeteryanın ortasında yer alan satış otomatları, hızlı bir şeyler atıştırmak isteyenler için çeşitli seçenekler sunuyordu. Atıştırmalıklar, içecekler ve çeşitli hazır yiyeceklerin bulunduğu bu otomatlar, öğle molasında acele edenler için ideal bir çözümdü. Yunho, genellikle bu otomatlardan bir içecek alır, yemek saatini daha keyifli hâle getirirdi.

Yunho ve San, kendilerine rahat bir masa bulup oturdular. Çevrelerindeki diğer çalışanlar da öğle molasının tadını çıkarıyordu. Bazıları masalarına oturmuş sohbet ederken, diğerleri ise köşelerdeki koltuklarda uzanmış dinleniyordu. Yunho, bu manzaranın tadını çıkartarak San’a döndü. "Ne yemeyi düşünüyorsun?"

San, menüye bakarak hafifçe gülümsedi. "Sanırım salata ve bir sandviç alacağım. Sen ne alacaksın?"

Yunho, düşündü ve ardından gülümseyerek cevap verdi. "Ben de bir sandviç alırım. Belki yanında bir kahve de alırım, gözlerimi açmam lazım."

İkisi de kararlarını verip sıraya girdiler. Kafeterya çalışanları hızlı bir şekilde siparişleri hazırlıyordu. Sandviçlerini ve içeceklerini alıp masalarına geri döndüklerinde, Yunho ve San öğle yemeğinin tadını çıkarmaya başladılar.

Yunho, yorgun gözlerini kısarak dışarıdaki güzel manzarayı izledi, kafeteryanın ferah havası onu biraz da olsa rahatlatmıştı.

Yunho'nun gözleri dışarıda dolanırken, arkasından bir ses duydu ve omzuna bir elin dokunduğunu hissetti. Ani bir sıçramayla arkasını döndüğünde, Mingi'nin ciddi yüzüyle karşılaştı.

"Yunho, biraz gelebilir misin?"

Yunho'nun kafası karışmıştı. Gözleri hızla San'a kaydı ve ardından Mingi'ye baktı. Kafasını sallayarak ayağa kalktı ve Mingi'nin arkasından yürümeye başladı. San, Yunho'nun ne olduğunu merak eden bakışlarla onları izliyordu.

Douceur | YungiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin