16. Adı; Sahra...

92 5 0
                                    

Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
üzgün, kara, ayaklanmaya hazır
(İsmet Özel)

Ben Emir Ali Kara...

Yirmi yedi yıllık ömrümde hiç başıma gelmeyen bir şey yaşadım; bir çift kara göze takıldım kaldım...

Adı; Sahra...

Adı gibiydi gözleri de. Derin, geniş, uçsuz bucaksız bir çölü andırıyordu.

Derinlikleri korkutuyordu başta. Ama bir kez alıştın mı, dünyanın en güzel ve en sıcak yeri oluveriyordu bakan kişiye. İçine çekiliyor ve sürekli gözlerine bakma ihtiyacı duyuyordu insan. Öyle güzeldi gözleri işte. Öyle çekici...

Onu ilk gördüğümde Bursa'ya daha yeni geliyordu. Nazlı ablayla beraberdi.

Nazlı ablayı tanırdım. İki üç ay olmuştu bizim mahalleye taşınalı. Gelir gelmez de kendini sevdirmiş ve herkesle çok iyi anlaşmıştı. Bize de abla gibi davranır, öğretmen olduğunu belli edercesine derslerimiz için yol gösterirdi. Üstelik yeni tanışmamıza rağmen çok sıcak davranır ve değer verirdi.

Sahra ise... Nazlı ablayla beraber bir dinlenme tesisinde görmüştüm onu.

Arabadan inişini, etrafa bakışını, yürüyüşünü ve yüzündeki hüznü bunca yıla rağmen,hâlâ her bir ayrıntısını nasıl hatırlıyorum, gerçekten bilmiyorum.

Gözlerinin renginin ne olduğunu anlamaya çalışsam da göremiyordum ama o gözlerin büyük olduğu, bakanı neredeyse ateş kadar yakacağı buradan bile belli oluyordu. Çok sonra fark edecektim o gözlerin ne renk olduğunu, nasıl yaktığını...

Hafifçe esen meltemin savurduğu koyu kahverengi saçları yüzünü kapatmıştı. O ise bundan rahatsız değilmiş gibiydi. İner inmez gözlerini kafenin sağ tarafındaki ormanlık alanda gezdirdiğini ve yüzündeki o sert, soğuk ifadenin aksine sıcacık ve ufacık bir tebessümle o ormana baktığını hatırlıyorum.

Bu kız kimdi? Niye Nazlı ablanın yanındaydı? Öğrencisi falan mıydı?
Ayrıca bu vakur duruş niyeydi? Nasıl hem bu kadar çekingen hem de tam tersine bu kadar güçlü, kendinden bu kadar emin durabiliyordu? Bu iki zıt vasfı bir insan nasıl hiç sırıtmadan taşıyabilirdi? Bu pek mümkün değil gibiydi ama o yapmıştı bunu işte. Baştan ayağa zıtlıklarla doluydu sanki bu kız.

Daha kaç yaşındaydı da böyle durgun ve ciddi, böyle yorgun ve üzgün görünüyordu? Ama bunca yorgunluğa bunca hüzün dolu bakışlara rağmen bu güçlü duruşunun sebebi neydi? Nasıl her hareketi bir sanat filminden alınmış gibiydi? Sessiz ama bir o kadar çok şey anlatan bir sahneydi sanki o. Duruşu, bakışı, gözleri ve.. gülüşü...

"Ufacık tebessüm bu kadar yakışıyorsa büyük bir gülümseme veya kahkaha nasıl güzel duruyordur yüzünde kim bilir" diye düşünüp ona dalmıştım fark bile etmeden. Daha sonra bu hareketimden ve düşüncemden utandığımı hatırlıyorum.

Utanmıştım çünkü benim de kız kardeşim vardı. Annemin en büyük öğüdü her zaman buydu. "Senin de kız kardeşin, annen var. Birinin bizim için bir şey düşünmesi, bizi rahatsız edecek herhangi bir şey yapması veya kötü konuşup kötü davranması nasıl senin zoruna gidiyorsa, karşıdakinin de birinin kız kardeşi, annesi, kızı olduğunu hatırla ve ona göre davran!" Derdi.
Haklıydı da.

O an o düşüncemden utansam da, kendimi tutamayıp yine onu ve gülüşünü düşündüğümü, arada ona kayan gözümü çekmekte zorlandığımı ve onu seyrettiğimi hatırlıyorum. Engel olamıyordum sanki. Bunda utanılacak pek bir şey yoktu gerçi ama biraz çekinmiştim sanırım. Gözümü dikip bakmak pek de hoş bir davranış değildi. Rahatsız hissetmiştim. Onu rahatsız etmek istemediğim içindi bu rahatsızlığım.

SAHRA: (Gizli Sevdam)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin