"Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen
yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri
kanla dolar pazuları tarladakinin
hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki
gökleri göğsümden aşırtarak yürürüm"
(İsmet Özel)"Ayça??"
Şaşkınlıkla açılan gözlerime eş zamanlı ağzımın da bir karış açıldığına yemin edebilirdim.
Karşımda görmeyi beklediğim kişi kesinlikle deli arkadaşım değildi çünkü. İki gün sonra akşama uçağı vardı. Ertelendi demişti!
Ay parçam gelmişti. O kadar mutlu oldum ki direk boynuna atladım. Bir yandan da çok şaşkın bir ruh haline bürünmüştüm. Çok çok özlemiştim onu.
Daha birkaç ay olmuştu görüşeli, neredeyse haftada iki gün de görüntülü konuşurduk ama özlemiştim onu. Hem lisede hem üniversitede beraber olunca şu an yanımda olmayışı çok belli oluyordu. Gerçi alışmıştım dört yılda ama yine de onu özlüyordum işte.
Aklıma Hülya gelmişti istemsiz. Çünkü dün gece onu görmüştüm rüyamda. O kadar gerçekçi bir rüyaydı ki uyanıp ağladım bir süre. Zaten bu yüzden bu kadar etkilendim. Ayça'yı görünce yine rüyam gelmişti aklıma çünkü...
Hülya...
Ayça, yurda gidince o zaman ilk ve tek arkadaşım olan o kıza çok benziyordu. Fiziksel olarak değil; huy ve davranış olarak çok benziyordu ona...Hülya benim yetimhanede Nil'den sonra en yakın arkadaşımdı. Daha doğrusu birkaç aylığına da olsa en yakın arkadaşım olmuştu. Nil gelmeden önce de tek arkadaşımdı.
Kıpır kıpır, enerjik, içi umut dolu ama gözlerinde hep hüzün taşıyan bir kızdı. Sebebi ise tahmin edersiniz ki ikimizin de en büyük yarası olan aileydi...
Minyon tipi, ela hafif çekik gözleri, açık kahve saçları ile güzel bir kızdı. Onu tanıyan güzel değil de tatlı derdi daha çok.
Ben yetimhaneye getirildiğimde yaklaşık on yaşındaydım.
Oraya gittiğimde sanki dilimi yutmuş gibiydim. Asla gülmez, konuşmaz, özellikle dikkat çekmemeye çalışırdım çünkü çok utangaç ve çekingendim.Bir de ilk zamanlar saflığımdan olacak, bir şekilde babamın veya dedemin gelip beni alacağına inandırmıştım kendimi. Biraz da bu yüzden pek iletişim kurmamış, arkadaş olmaya hiç çalışmamıştım.
Öyle ya! Buradaki diğer çocuklara benzemezdim ben. Ailem vardı benim! Yanımda olmasa bile bir annem, yıllardır göremesem bile bir abim, pek anlaşamasam da bir babam vardı benim. Yakında gelip alacaktı.
Gelmemişlerdi... Bu beni yıkmış, çok üzmüştü. Sürekli düşünüp duruyordum beni niye sevmediklerini, neden almaya gelmediklerini, beni unutup unutmadıklarını. Ama bu düşünceler canımın daha da yanmasına sebep olmuştu.
Sanırım bu gibi sebeplerden asla kimseye yakın olmadım. Şöyle bakınca onlar da pek hoş karşılamamışlardı beni aslında.
Burada sanki ailen varsa bu kötü bir şeymiş gibi gelir ve sana daha farklı bakarlardı. Bazıları kötü bir kıskançlık besler ve bunu ifade etmekten de çekinmezdi.
Küçüklüğümden beri çığırtkan bir kızdım. Kimseden pek çekinmez, kavgadan asla kaçmazdım. Galiba gün sonunda kaçabileceğim bir evimin olması bunda en büyük etkendi. O yüzden yetimhaneye gelince önce bir afallama yaşadım. Hatta çok büyük bir afallama...
Ama her şey gibi buna da çok kısa sürede alıştım. Eski bene çok benziyordum, tek farkla; içim oyulmuş, boş bir kutu gibiydi. Sanki duygularım alınmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/362772903-288-k250521.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA: (Gizli Sevdam)
General Fiction"BEN SANA AŞIĞIM ÇÜNKÜ EMİR ALİ!" Boğazım yırtılırcasına bağırmıştım. Aşığım ben sana be adam.. Şok olmuş bir şekilde baktı bana. "Ne?" Dedi fısıltıyla. Ama bende artık anlatacak güç kalmamıştı. Bunu bir kere daha sesli bir şekilde söyleyemezdi...