Bölüm 15: Kuğunun Firarı

4.5K 464 713
                                    


BÖLÜM 15

▪──── ⚔ ────▪

KUĞUNUN FİRARI

Sırtım çimlere gömülü yatarken soğuk sabah rüzgârı boynumun etrafında görünmez bir yılan gibi dolanıyor, saçlarımın arasında kıvrılıyordu. Serin hava iliklerime kadar işliyor, içinde bulunduğum durumu daha da acınası kılıyordu. Gözlerimi yumuşak güneş ışığına karşı kısarak yavaş yavaş kendime geldim. Zaiden'ın yanında olmak yerine onun varlığının rahatlığından uzak, bir isyancı kampındaydım.

Uzun yıllar boyunca gözlerimi açtığım gibi karşımda Zaiden'ı görmeye alışmıştım. Dağınık siyah saçları, devamlı sıktığı güçlü çenesi, her an gelebilecek bir tehlikeye hazır halde hançerinin üstünde istemsizce bekleyen eli... Kaç sabah uyanmaya çalışırken onun görüntüsüne dalıp gittim, bilmiyordum. O zamanlar bunları düşünmezdim. Zaiden'ın varlığının verdiği tarifsiz huzurdan bihaberdim. O varken her savaşın daha kolay kazanılabileceğini, o yanımdayken her zorluğun daha kolay atlatılabilir olduğunu ve o benimleyse hiçbir meydan okumadan kaçmayacağımın farkında değildim. Şimdi bu kokuşmuş yerleşkede, düşman ininde, onun güvenli kollarından uzak bir halde benimle ne yapacaklarını düşünüyordum.

İsyancılar ormanın seyrekleştiği bir alanda, Jaheer'in çadırının oldukça yakınına açık bir hapishane inşa etmişlerdi. Bir zamanlar bana yuva olan ormanın parçalarından yapılmış bu geçici hapishane şimdi bir kafes gibi hissettiriyordu. İsyancılar, kalın ağaç gövdelerini daha ince dallar ve çamurla güçlendirerek doğal olduğu kadar aşılması zor bir kale örmüşlerdi. Kaçamayacağımdan emin olmak için demir zincirlerle yapıyı perçinlemişlerdi. Bir zamanlar müttefikim olan doğa şimdi esaretimin bekçisi haline getirilmişti.

Gözlerden uzakta değildim. Kampın en kuytu köşesine götürüleceğimi umut etsem de bu umudum karşılıksız kalmıştı. Acı verici bir şekilde herkes tarafından görünür, gözler önüne serilmiş bir esirdim.

En azından temiz hava alabiliyorum, diye düşündüm. Geniş yapraklardan örülerek oluşturulmuş tavandan sızan sinsi yağmurla ıslanıyor olsam da, dört duvar arasına hapsedilmediğim için memnundum. Dalların arasındaki geniş boşluklar neredeyse bacağımı çıkarabileceğim kadar genişti. Bu genişliğin kışkırtıcı olduğunu itiraf etmeliydim. Dışarıya uzanmak ve ilk yaklaşan isyancının silahını çalmam için fazla davetkar görünüyorlardı. Declan, yani Jaheer'in başımda durması için görevlendirdiği isyancı gece getirdiği çorbamı bu deliklerden içeri uzatmıştı. Eğer bir çorba kasesi geçebiliyorsa, bir kol da geçebilirdi. Yine de Declan her ihtimale karşı oldukça temkinli davranmıştı. Silahlarına uzanma umuduyla sık sık onu kontrol etsem de tüm gece hem gözlerini üzerimde tutmuş hem de uzakta durmuştu. Uzun bir süre beni çorbayı içmem için ikna etmeye çalıştıysa da işe yaramamıştı. Açlıktan ve yorgunluktan kısa süre sonra nemli toprağın üzerinde uyuyakalmıştım.

Çam iğneleri ve taze ıslak yapraklardan oluşan ilkel yatağımın pek rahat olduğu söylenemezdi, yumuşak ve kalın pelerinimi özlemiştim ama yine de dinlenmek zorundaydım. Güneş ışığı herkesten önce beni bulduğu için tüm kampta en erken uyananlardan biri benmişim gibi görünüyordu. Birbirine iyice karışmış, çamur yüzünden keçeleşmiş saçlarımı geriye attım ve Declan'ın yerine kapımda nöbet tutmaya gelen adama baktım.

Bu sert ve soğuk zeminde karşımda görmek istediğim tek bir yüz vardı ve o şu an burada değildi. Yavaşça ayağa kalktım ve üstümü başımı silkeledim. Aklım sorularla doluydu. Zaiden neredeydi? O, Meldrik ve Kairon mağaradan sağ salim çıkmayı başarabilmişler miydi? Jaheer'in söyledikleri ve eylemleri birbirini tutmuyordu. Beni esir almış ama beni kontrol etmesi için en gerekli olan noktayı, yani değer verdiğim birini arkada bırakmıştı. Bu Jaheer'in ölümcül bir hatası mıydı yoksa daha derin, daha kötü planları olabilir miydi?

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin