Bölüm 26: Sonsuzluğun Kıyısı

6K 465 1.1K
                                    


BÖLÜM 26

▪──── ⚔ ────▪

SONSUZLUĞUN KIYISI

Güneş, Hud Toprakkulak'ın sedir kokulu banyosunun penceresinden içeri süzülüyor, ellerimdeki su damlacıklarına ışıltılar düşürüyordu. Arka bahçeye hükmeden hafif rüzgârın verdiği kararla masayı toplamış, kulübeye geri dönmüştük. Hud tüm pencereleri açık tutmayı tercih ettiği için kuş sesleri her yerden duyuluyordu. Bazı pencereler o kadar uzun zamandır kapatılmamıştı ki duvarlarda gezinen sarmaşıklar bu pencerelerden içeri akmış, kulübenin içini kuşatmaya başlamıştı. Bazı yerlerde örümcekler ağ örmüş, bu evi yuva gibi gören diğer böcekleri avlıyorlardı. Hud ise bunların hiçbirinden rahatsız görünmüyordu. Emekli bir Orman Muhafızı olarak ormanı ve ev sahipliği yaptığı çeşit çeşit canlıyı sahiden seviyordu anlaşılan.

Kairon, Fawn ve Nori kahvaltının toparlanmasına yardımcı olurken Hud bize sıcak su hazırladı. Zaiden'ın yaralarını bir tur daha temizlemem ve sarmam gerekiyordu. Ne kadar çok merhem emmesini sağlarsam yaraları bir o kadar hızlı iyileşecekti. Böylece Zaiden hiçbir savaşçının yapamayacağı kadar hızla toparlanacaktı. Zaten birçok insana göre güçlü bir bünyesi, dayanıklı bir vücudu vardı. Bu yüzden nazlansa da onu kolundan yakalayıp çeke çeke banyoya sürükledim. Sarımsı ahşap yüzeyde şekil değiştiren gölgem Zaiden'ın üzerine düşerken bakışlarını yakaladım. Bitsin de gitsin, der gibi değil de uzun uzun onunla ilgilenmemi ister gibi bakıyordu.

Gözlerinin ardında duymayı çok özlediğim kahkahasını hatırladım. İçtiğimiz biraların tadını, bana çok yaklaştığında aldığım kokuyu hissettim. Başka bir yerde olsak Zaiden iğneleyici bir laf söyler, yaralarını sararken sert ve erkeksi görünmek için kendini kasardı. Muhtemelen komik olmayan bir espri yaptıktan sonra kendi şakasına gülerdi.

Tüm yaralarını bir güzel yıkayıp iyice uzayan sakalını tıraş etmeye koyuldum. Sert kıllarını alırken derisini kesmemek için daha dikkatli olmam gerekiyordu. Bu yüzden ona iyice yaklaştım. Oturduğu ahşap sandalyenin üzerine doğru eğildiğimde Zaiden bir anda ellerini bacaklarımın arkasına yerleştirip kendine doğru çekti beni. Yüzünün yarısı köpüklü olmasına rağmen çarpık gülüşünü saklamayı beceremiyordu.

Beni nazikçe kendine doğru çekerken bacağının üzerine hafifçe vurdu. Oturmamı işaret ediyordu. İki bacağının sol tarafına geçtikten sonra canını yakmamak için yavaş yavaş ağırlığımı verirken Zaiden bıkkın bir nefes verdi ve sertçe tüm bedenimi kucağına bırakmamı sağladı. O kadar da narin değilim, diyordu bakışları. Böyle devam edebilirsin.

Jileti keskin çene hatlarında usul usul gezdirirken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. ''Seninle yakından ilgilenmem hoşuna gidiyor sanırım,'' dedim göz teması kurmadan işimi yapmaya devam ederek.

Hafifçe başını salladı.

''Hareket etme,'' diye çıkıştım anında. Yüzünde yeni bir kesik daha açmak istemiyordum. ''Cazibenin kaderi ellerimin ucunda. En ufak hareketinde flört yeteneklerine büyük bir darbe indirebilirim.''

Onu güldürmek için yaptığım bu küçük şaka bir anda içimi sızlattı. Kendimi yeniden endişe içinde buldum. O kadar yakınımdaydı ve onu o kadar çok istiyordum ki... Kendimi tamamen ona bırakmak, onu ne kadar özlediğimi söylemek, onun için ne kadar endişelendiğimi itiraf etmek istiyordum. Duygularım artık ne kalbime ne de zihnime sığmaz duruma geliyordu. Ama içimdeki endişe sanki onu ne kadar seversem ona o kadar zarar vereceğimi fısıldıyordu. Gözlerine bakarken o ne kadar tanıdıksa kendi yansımam bir o kadar yabancı geliyordu. Zaiden'ı koruyamayan Saige'i görüyordum gözlerinde. Ona yeterince inanmayan, yeterince güvenmeyen Saige yatıyordu sanki bakışlarının ardında. Korkularım gözlerinde can bulmuş gibiydi.

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin