Bölüm 29: Siren'in Çağrısı

4.3K 376 404
                                    

BÖLÜM 29

▪──── ⚔ ────▪

SİREN'İN ÇAĞRISI

Şehrin uğultusuna sığınan endişeli ve aceleci cümleler birbirlerine karışıyordu. İleriden gelen gemi ve su seslerine doğru adımlarımı hızlandırdım. Taştan yollar hatırladığım gibiydi ama insanlar farklıydı. Eskiden daha neşeli, güler yüzlü, sıcak Ocreya halkının canlılığı solmuştu. Büründüğüm kılık yüzünden küçük çocuklar koşarak benden uzaklaşıyor, satıcılar endişeyle kâğıt parçalarını bir araya getirmeye çalışıyordu. Dükkanların dizildiği kocaman bir caddeden geçip gittim. Yokuşlu ara sokakları aştım. Ben Siren'in Çağrısı'na doğru ilerlerken devriye gezen birkaç muhafıza denk gelsem de başlarıyla verdikleri selamlardan başka bir irtibatımız olmadı. Muhafızlar, şehrin içinde asker görmeye alışmış olmalılardı. Ama buna rağmen Euira denetleme işini askerlere değil, kendi muhafızlarına yaptırıyordu. Kendi ordusuna bile güvenmeyen bir hükümdarın tereddütlü davranışları, diye düşündüm isyan eden tüccarların yanından geçerken.

''Malların hepsi bayat geliyor!'' diye söylendi bir tanesi.

''Halk taze ekmek istiyor!'' diye ekledi bir diğeri.

''Denizden gelenleri de askerler denetliyor, bize bir şey kalmıyor!''

''Temiz su da yok!''

''Muhafızlar hesap defterlerini alıp götürdü, bir daha da getirmedi!''

Sabahın erken saatleri olmasına rağmen şehir karmaşıktı. Yüzlerce kişi olmasa da dükkanlarını açmaya çalışan halk ortalıkta hızla hareket ediyorlardı. Tezgahlarını kuranların yüzünden bıkkınlık akıyordu. Hiç kimse yaptığı işten memnun görünmüyordu. Bir ayakkabı tamircisinin yanından, kapalı bir fırının önünden geçtim. Şehrin merkezine ilerledikçe limanlara demirleyen gemilerin uzun yelkenleri daha görünür hale geldi. İnsanların gözlerinin içine bakmaktan kaçınarak tavernaya doğru yürümeye devam ettim. Çenemi kaldırmaya bile çekiniyordum çünkü bu düşüncemin pek bir mantığı olmasa da halk önceki gelişimizden bu yana bizi hatırlar gibi hissediyordum. Ocreya halkı beyaz saçlı, açık tenli, solgun dudakları insanlardan oluşuyordu. Benim gibi simsiyah saçları, kırmızıya çalan dudaklı ve sıcak bir ten rengi olan biri dikkat çekiyordu haliyle.

Siren'in Çağrısı'na vardığımda kapıyı açtım ve bir müşterinin geldiğini işaret eden çan sesinin ardından burada çalışan genç çocuk hızla döndü. Onu daha önce de gördüğümü hatırlıyordum. Umarım o beni hatırlamazdı. Demek ki işine devam ediyordu. Savaştan ya da krallıktaki anlaşmazlıklardan kaçmak yerine handa kalmaya karar vermişti. Han da şehrin halinden etkilenmişe benziyordu çünkü içeride Fawn, Nori, Zaiden, Kairon ve yaşlı bir çift haricinde kimse yoktu.

Siyah, uzun saçlı çocuk elindeki havluyu omzuna atıp gülümsedi. ''Hoş geldiğiniz efeniğm!'' dedi kocaman bir gülümsemeyle. ''Ne ağalırsınız?''

''Bira,'' diye yanıtladıktan sonra ekibimin oturduğu masaya yöneldim. Zaiden hemen ayağa kalkıp benim için bir sandalye çekti.

Sorun çıktı mı?

Başımı iki yana salladım. Kapıdaki küçük mesele anlatılmaya bile değmezdi.

''Burası çok sessiz ama biraları muazzam,'' dedi Nori ahşap bardağından büyük bir yudum alarak. Herkes benden önce gelip biralarını kaptığına göre yeterince oyalanarak gelmiş olmalıydım. Ya da şehri gözlemlemekten yavaş yürümüştüm. Her türlü, hepimizin burada olması içimi rahatlatmıştı. Nori bardağı geri bıraktığında üst dudağının üzerinde bir köpük izi kaldı. Fawn aniden başını kaldırıp Nori'ye doğru çevirdi ve parmağıyla dudağını işaret etti. Nori kaşlarını çatıp Fawn'ın parmağına vururken Fawn da bıkkın bir nefes verip bir kere daha dudaklarını işaret ettiğinde Nori elinin tersiyle dudaklarında kalan köpüğü silip attı.

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin