Bölüm 28: Yıkımın Şehri

3K 308 777
                                    

BÖLÜM 28

▪──── ⚔ ────▪

YIKIMIN ŞEHRİ

Yıldızların gökyüzünü terk ettiği sakin bir gecenin sabahında ay yavaş yavaş parlaklığını kaybederken güneşin ilk ışıklarında uyanan ben oldum. Dinç bir şekilde uyansam da canım yataktan kalkmak istemiyordu. Zaiden'ın belime dolanmış, kendine doğru bastırmak için sıkı sıkı sardığı kolunun verdiği rahatlıktan uzaklaşma fikri hiç hoşuma gitmiyordu. Yatakta hafifçe ona doğru döndüm. İkimiz yüz yüze gelince gırtlağından şikâyet ettiği belli olan birkaç ses çıkararak gözlerini açtı. Gözleri ağır ağır açılırken sabırla bekledim. Hala tam olarak iyileşememişti. Yaralarının neredeyse hepsi kapanmak üzere olsa da bedeni bu yaraları onarmak için çabalıyordu.

''En son ne zaman bu kadar uzun süre deliksiz uyudum, hatırlamıyorum,'' dedim mırıldanarak.

Gülümsedi. Uykulu ifadesinin altında burada kalmaya devam etme isteği yatıyordu sanki. Ama böyle bir lüksümüz yoktu. Sevgi, diyarın kurtuluşundan daha önemli değildi. Katliam senesinde Drystan ve Irithel son savaşı vermeselerdi, Drystan'ın söylediği gibi savaşmak yerine kaçmayı tercih etselerdi asla İmparatorluğun başına geçemezlerdi. Eğer onlar kaçsaydı, biz şu an Cyra Lovell ve Helia Asano tarafından yönetiliyor olurduk. Drystan ve Irithel büyük bir fedakârlık yaparak kendi huzurları yerine diyarın geleceğini seçmişlerdi. Şimdi aynı kararı verme sırası bizdeydi. Diyar, bu sefer fedakârlık yapılması için bizim kapımızı çalmıştı.

Tam o sırada içerden patırtılar, tangırtılar ve adım sesleri gelerek odamızın sessizliğini bozuldu. ''Uyanmış olmalılar,'' dedim derin bir iç çekerek.

Zaiden ağır ağır gözlerini açıp kapatarak beni onayladı.

Gitme zamanı.

Parmaklarını bıkkınlıkla oynatmıştı. Yataktan çıkmadan ve diyarı kurtarma görevine başlamadan önce son bir öpücük istedim ondan. Yumuşacık, sıcak dudakları benimkilerle tutkuyla buluştuktan kısa süre sonra her ne kadar acı verici de olsa geri çekilmek zorunda kaldım. ''Hadi,'' dedim yatakta doğrulup. ''Sargılarını değiştirelim. Üstümüzü giyinelim ve kılıçlarımızı kuşanalım.''

Yataktan tamamen çıktıktan sonra saçlarımı parmaklarımı aralarından geçirerek taradım. Onları serbest bırakmaya karar verdim. Uzunlukları, sağlıklı ve çekici dalgaları, ensemden aşağı bir pelerin gibi akmaları kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Saçlarım da en az benim kadar inatçıydı. Tüm bakımsızlığa rağmen duruşundan vazgeçmiyordu. Kendi sarayımda onları serbest bırakmama asla izin verilmemişti. Her sabah hizmetkarlar beni giydirir, sonra da saçlarımı ya örer ya toplar ya da topuz yaparlardı. Babam sırtıma vurulurken saçlarımın işine engel olmasını sevmezdi. Saçlarımın yoluna çıkmaması için toplamak zorunda olduğumu ya da onları kısacık keseceğini söylerdi.

O zamanlar korkuyla saçlarımı toplardım ama hiçbir zaman kesmeyeceğini biliyordum aslında. Babam insanların ne düşündüğüne önem verirdi ve saçları kısa olan prensesler yaygın değildi. Bir prensesin asilliği saçlarının uzunluğundan ve ipeksi duruşundan gelirdi. En azından babam buna inanıyordu ve insanların da buna inandığını düşünüyordu. Tehditleri sadece laftaydı.

Hazırlandıktan sonra ahıra indik ve atlarımıza veda ettik. Fawn bizi belli bir yere kadar götürüp mesafeyi kısaltacaktı ne de olsa. Ayrıca Ocreya'da şehrin içinde atla gezersek çok dikkat çekerdik. Henüz yeni kavuşmuşken Zane ve Kasırga'dan ayrılmak beni üzse de onların iyiliği için gerekli olduğunu düşünerek kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Üstelik, Zane ve Kasırga yıllardır beraber gezdikleri için en az bizim kadar arkadaşlardı birbirleriyle. Yokluğumuzu hissedeceklerinden emin değildim ama en azından yalnız olmayacaklardı.

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin