Bölüm 17: İhanetin Ruhu

6.9K 534 3.4K
                                    


BÖLÜM 17

▪──── ⚔ ────▪

İHANETİN RUHU

Kafamı çevirdiğimde ayaklarım yere çivilendi. Gözlerim büyürken elim hayretle ağzıma gitmişti. Kendimi dizginlemeye mi çalışıyordum yoksa ağzımdan çıkacak çığlığı mı engelliyordum emin değildim. Daha önceden çok yara aldım zannederdim. Hiçbir acının beni yıkamayacağını düşünürdüm ama böylesi bir acıyla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Karşımdaki görüntünün içimi bu kadar yakmasına hazırlıklı değildim. Jaheer'in yanında duran Zaiden'ın tanıdık görüntüsü benliğime aldığım en güçlü darbeydi. Ruhumun camdan bir kristal gibi kırıldığını hissettim.

Nori bize katılırken Zaiden'ın gözleri genişledi ve umutsuzlukla baktı. Zar zor ayakta durabiliyordu. Jaheer onu kolundan tutmasa muhtemelen kendini yerde bulurdu. Beni koskoca saray enkazından çıkaran o güçlü duruşu kamburlaşmıştı. Hareketleri eskiden sahip olduğu kararlılığı yitirmiş, yerini titrek ve tereddütlü hallere bırakmıştı. Rüzgârda savrulan bir yaprağı andırıyordu.

Gömleği ve pantolonunun paramparça görünmesini beklemiştim. Kan lekeleriyle dolu ve yaralı olmalıydı ama değildi. Ona tertemiz kıyafetler giydirmişlerdi. Uzun, simsiyah saçlarının terle kaplı olması gerekirken yeni yıkanmış gibi tertemiz görünüyordu. Her ne kadar zarar görmemiş gibi göstermeye çalışsalar da yüzüne kazınmış olan dehşeti saklayamazlardı. Kurnaz, yaramaz, hayat dolu bakışları boş ve perişandı.

Dudakları şişmiş ve çatlamıştı. Dudaklarını içerden ısırmış gibi ağzını koyu bir çizgi kaplamıştı. Boğazı kasılıp duruyor, aldığı her nefeste huzursuz bir hırıltı çıkarıyordu. Sanki her nefesi, içinde kalan yaşamın son kırıntılarını da tüketiyordu.

Gözlerimde yaşların biriktiğini hissettim. Beni ağlarken görmenin onu daha da yaralayacağını bilsem de cesur görünmek buraya kadardı anlaşılan. Gözlerimi kırpamıyordum. Parmaklarım titremeye başlamıştı. Tek zaafım, tek zayıflığım karşımdaydı ve onu bana karşı kullanacaklardı. Belki de şimdiye kadar zarar görmemesinin sebebi buydu. Beni konuşturmak için onu döveceklerdi. Vermediğim her bilgi için o bir kesik alacaktı. Söyleyemediğim her sır için onun bedeni parçalanacaktı. Zaiden'dan akan her bir damla kan benim ruhumda derin yaralar açacaktı. Üstelik bu oyun iki taraflı oynanabilirdi. Ben hiçbir şey söylemeyecek kadar güçlü dursam bile Zaiden duramayabilirdi. Eğer onu konuşturmak için bana zarar vermeye kalkarlarsa Zaiden pes edebilirdi.

O halde buradan iki kurtuluşumuz vardı: Ya ikimiz de kaçacaktık ya da birbirimize olan zaafımız sonumuzu getirecekti.

Zaiden'a dokunmak, ona sarılmak istiyordum ama parmağımın ucunu değdirsem bile acı verecekmiş gibi hissediyordum. En ufak dokunuşumla paramparça olacak kadar kırılgan görünüyordu. Hiçbir yarası yokken nasıl bu hale gelmişti?

Zaiden'ın karşımda bu kadar kırılgan duruyor oluşu kendimi hiç olmadığım kadar aciz hissettiriyordu. Benim Zaiden'ım güçlüydü, çevikti, kuvvetliydi, dayanıklıydı ve mücadeleciydi. Benim Zaiden'ım, benim arkadaşım, yoldaşım, zaafım... Sevmek kelimesiyle Zaiden'ı hiç yan yana getirmemiştim çünkü sevgi, hayatımın hiçbir noktasında beni sevmemişti. Onun yüzünden aşağılanmış, yok sayılmış, hırpalanmış ve ihanete uğramıştım. Her defasında kanayan yüreğimi kendi ellerimle iyileştirmiş ve hayata daha güçlü bir şekilde geri dönmüştüm. Uzun süredir ihanetin yarasıyla donmuş kalbimin sıcacık huzur verici bir ateşle tekrar ısınacağını tahmin edemezdim.

Keşke her şeyi kendime daha önce itiraf edebilseydim. Keşke üstüme pelerinini örttüğü gece anlasaydım onun kokusunun beni sakinleştirebildiğini. Keşke saray enkazından çıktığımızda bizi hayatta tutan bedenine sımsıkı sarılsaydım ve hiç bırakmasaydım. Keşke öpseydim onu. Şimdi kurumaktan çatlayıp kanlanmış dudaklarının hala alaycı bir şekilde gülümserken tadına varabilseydim. Artık çok geçti. Yıllarca süren görevlerimiz, kamplarımız ve yolculuklarımız silik birer anı olarak yüreğimde ve zihnimde tozlanacaktı.

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin