Bölüm 19:Küllerin Düşü

4.6K 477 948
                                    


BÖLÜM 19

▪──── ⚔ ────▪

Küllerin Düşü

Kaçma isteği içimde fırtınalı denizlerin devasa dalgaları gibi kabarırken kendimi dışarı attım. Omzumun üzerinden arkaya, biraz sonra geçmişimde bırakıp sonsuza kadar terk edeceğim kampa baktım. Yangının kargaşası ve dumanların oluşturduğu mükemmel korku perdesi sayesinde kimse bizi fark etmişe benzemiyordu. Nori, soluk soluğa nefes alırken, mavi gözlerinde endişe dolu bir ifade vardı ama bu ifade, yaramaz bir gülümsemeyle gölgelenmişti. Bu gülümseme çok şey anlatıyordu; özgürlüğe doğru attığımız bu ilk cesur adımın başarısından keyif alıyor olmalıydı.

Inkora kafesin kapısını arkamdan fazla ses çıkarmamaya dikkat ederek kapattı. Nori'yle beni eliyle ormana doğru, kendinden uzağa kışkışladıktan sonra geceyi yarıp geçen keskin bir komut verdi. ''Hadi koşun.''

Heyecanla, panikle, korkuyla ve umutla ağaçların arasına doğru koşmaya başladım. Hayatım boyunca gördüğüm en karanlık geceydi bu. Yalnızca yangının ateşi göğü aydınlatıyordu. Onu da çok geçmeden geride bıraktık. Orman bizi bir annenin bebeğini kucakladığı gibi sarıp sarmaladı. Yıldızlar kaçışımızı kolaylaştırmak için bu seferlik gökyüzünden çekilmişe benziyordu. Ay bu gecelik görünmez koruyucumuz olmaya karar vermişti. Işıklarından ödün vererek karanlığa karışmamıza yardımcı oluyorlardı. Nori hızlı ve geniş adımlarına devam ederken erzakları taşıdığı çantalardan birini bir kucak dolusu kuru dal gibi kollarıma fırlattı. Ellerimi içgüdüsel olarak açtım ve tahmin ettiğimden daha ağır olan çantayı yakalayıp hemen sırtıma attım. Nori kafasını kaldırarak gideceğimiz yönü küçük bir hareketle gösterdi.

Dişlerimi sıkarak kampı geride bırakmaya, ormanın daha da derinlerine koşmaya devam ettim. Hayatta kalma ihtiyacıyla dörtnala koşan bir atla yarışabilirdik. Son şansım bu olabilirdi ve bu düşünce kalan tüm gücümü bacaklarıma vermemi sağlıyordu. Elimde silahım yoktu ama yüreğimde cesaret vardı. O kafeste, çamurun ve pisliğin içinde diz çökerek ölmektense özgürlüğüm için mücadele ederken ölmeyi yeğlerdim. Öfkemle hızımı harladım. Madem Zaiden da bana ihanet etmişti, bari ihaneti bir işe yarasaydı. İhanetine karşı duyduğum öfkeyi daha ileri koşmak, bir adım daha atabilmek için kullandım.

Tam kendimi daha da uzaklara koşmak için hazırlamıştım ki Nori nefes nefese yavaşladı. ''Bekle,'' diye hırıldadı soluklarının arasından. ''Biraz bekle. Yeterince uzaklaştık.'' Bu kız bir savaşçı değildi ve vücudunu uzun koşular, yorucu talimler için eğitmemişti. Yine de sıradan bir kişinin yapabileceğinden çok daha iyi koşmuştu. Yorgunluğunu anlıyordum ama tek kaçış şansımızı riske atmaya niyetim yoktu.

Çantasını tutup çekiştirdim. ''Eğer tükendiysen bunu bana ver. Bu kadar uzaklaşmamız yetmez. Biraz daha ilerlemeliyiz.''

Nori omzunu sertçe geri çekerek çantasını almama izin vermedi. Karanlığı süzerek, sanki birini veya bir şeyi arar gibi gözlerini kısarak baktı. ''Gerek yok. Biri bize yardımcı olacak.''

''Kim?'' diye sordum tüm uzuvlarım uyuşurken.

Zifiri karanlıkta bir noktayı işaret etti. Ormanın ruhunu taşıyan gölgeli siluet hareketli bir ağaç gibi yaklaşıyordu. Bu gizemli kişinin kim olduğunu merak ederken tetikte kaldım. Elim kılıcımın olduğu yere gittiğinde orada olmayışı parmaklarımı sızlattı. Kılıcım benim bir parçamdı ve onsuz kendimi kanadı kırık bir kuştan farksız hissediyordum. Elimde bir silah olması için neler vermezdim ki...

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin