1. bölüm: Yemek ateş aldı...

40 9 3
                                    

Avlu bir sarayın en güzel alanlarından biriydi, yani benim için.
Odasına sadece uyumak için giden bir kızdan farksızdım zaten.
Sabah kalkar, üzerimi değiştirir, kahvaltı salonuna iner ve kahvaltımı yapardım. Daha sonra avluya geçer ve saatlerce avluda kalırdım. Bazen Atımı alır bir orman gezisine çıkardım fakat hiç odama gitmezdim.
Bütün günler aynı rutine geçtiği için anlatacağım başka bir şey yoktu.
Avludaydım,, yine ve yine. keyfim yerinde miydi? Fazlasıyla.
Peki, bu keyfim yarıda kesilecek miydi? Çok yakında.
" majesteleri,"Diye mırıldandı Maya önümde saygıyla eğilirken. " akşam yemeği için aileniz sizi yemek salonunda bekliyor."
Saat nasıl geçti bilmiyorum ama yemek saati gelmişti.
"Tamam," Dedim, "Geliyorum" dedikten sonra yürümeye başladım. Yemek salonu Sarayı'nda büyüklüğünden gözüme çok uzak olarak gözükmüştü.
Önce bugün yemek yememeyi düşündüm, daha sonra babamın bütün aileyi yemekte görmek istediğini hatırlayınca hüsran içinde yönümü yemek salonuna çevirerek daha çok hızlandım.
Bayağı bir yürüyerek, gerçekten de 10 dakika gibi bir süre yürüdükten sonra yemek odasına varmıştım.
İçeri girdiğimde Arthur dışında tüm kardeşlerimi ve annem ile babamı burada bulmuştum.
Hiç şaşırmadım çünkü sarayda bir tek o bizim için istisna bir çocuktu.
Biz istesekte burada olmak zorundaydık fakat o, istemediği sürece kimse onu buraya getiremezdi.
Kendisi toprağa hükmettiği için onu zorlayan kişilerin gözlerine toprak atar kör olmalarına sebep olurdu.
Arthur, ben ve kardeşlerim arasında en acımasız olanımızdı. Biz her durumda bir nebze de olsa merhamet gösterirdik ancak Arthur için bu hiç geçerli olmamıştı"
" oturabilir miyim, majesteleri?" Diyerek babama takıldığımda herkes bana bıkkınca bakıyordu.
Saraydaki herkes babama olan tavrımı beğenmiyordu çünkü babam kral olduğu için ona daha fazla saygı göstermemi bekliyorlardı. Fakat o benim babamdı, ona nasıl bir yabancıymış gibi davranabilirim ki? O benim babamdı ve en yakın olanıydım. Saygı çerçevesi içinde değilde, baba kız gibi davranmalıydık.
" Otur prenses" dediğinde gülümseyerek yanına oturdum. Kardeşlerim arasında babama tek yakın olan bendim. Nedeni bilinmez fakat babam bana ayrıcalık gösterirdi. Belki de kardeşlerimin erkek olmasından ve kendi işlerini yapabilmelerinden mi bilinmez fakat babam sürekli benimle ilgilenirdi.
Aramızda bir ayrımcılık söz konusu değildi ama babam işte.
Yemeye başlarken annemin durgun olduğunu fark ettim. Neşeli, cıvıl cıvıl olan o kadın gitmiş, yerine hiç konuşmayan, depresif bir kadın gelmiş gibiydi"
" anne sen iyi misin?" Diye sorduğumda başını bana doğru çevirip tebessüm etti. Dili
"Evet"
Dese de, gözleri
"Hayır"
Gibi bakıyordu.
Annem gerçekten de iyi değildi. Bir şey vardı, ve bize söylemiyorlardı ama annem iyi değildi. Bunu görebiliyordum.
Şişen göz altlarından, kan dolan Gözbebeklerinden anlıyordum.
" Değilsin, anne sen iyi değilsin" Bilinçsizce ısrar ederken elimi sertçe masaya vurduğumdan habersizdim.
Fark etmemse masaya sertçe vurduğumm elimin parmakları arasından yükselen kan kırmızısı dumanları görmemdi.
"Freya!" Felix, korku içinde adımı bağırdığında çok geç kalmıştım çünkü yemek Ateş almıştı...
Görkemli masa, özenle hazırlanmış tüm o yemekler benim bir el hareketimle ateş almıştı...
Benimse tek düşündüğüm annemin neden kötü olduğuydu. Böyle düşünceli bir evladımdır işte.
Yemek ateş alır fakat hayırlı evladın tek düşündüğü annesinin mutluluğudur.
Hepimiz masadan ateş görmüş gibi, gerçek anlamda bir ateş, uzaklaştık. Tabi ben ağır adımlarla uzaklaştım çünkü hükmettiğim şey ateşti zaten. Neden benliğimden kaçayım ki?
Babam hiddetle kaşlarını çattı, bu hiç iyi bir şey değildi, gözlerini bana dikti ve, " açıkla" dedi sert bir dilde. " bu dikkatsizliğinin sebebini açıkla Freya."
Babam sadece gerçekten kızdığı anlarda bana kendi ismimle seslenirdi. Onun dışında bana hep prenses derdi. Bu nedenle Azcık korkmadım değil.
"Ben... özür dilerim. Böyle olmasını ben de istemezdim, biliyorsun." Sakince kendimi açıklayıp Kelvin'e döndüm. "Sen bir şey yapamaz mısın?" Diye sordum tatlı tatlı gülümserken." Hani büyü falan. Anlarsın ya," diyerek sırıttım.
Havayı yönetiyordu fakat bazı güçleri vardı. Benim ve diğer tüm aile üyelerimizin de vardı ama Kelvin'in güçlerine bir oran belirleyemezdiniz.
Kelvin elini havaya kaldırarak bir parmağını büktü ve tüm o ateş alan tabaklar, Çatallar, kaşıklar ve masa ortadan kayboldu. Sonra da gözlerimizi bayram ettiren bir şölen yaşandı.
O kaybolan her şeyin yerine yenileri eklendi ve yemek masası tekrar karşımıza serildi.
Dedim ya, abimin güçlerinin bir sınırı yok.
Babam oturmamızı işaret edince mecburen uslu bir çocuk gibi yerime sindim.

SAKLI TAÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin