1.Bölüm | KAZA

2.4K 92 27
                                    

Kolumda hissettiğim acı hissiyle gözlerimi açtım. Uykulu bakışlarım anneme kayarken koluma baskı uygulayıp "Uyansana Allahın cezası." dediğini net şekilde duya biliyordum.

Annem Esme Şanlı. Sözde annem olacak kadın şimdiye kadar bir kez bile olsun yanımda olmamıştı. Varsa yoksa babam vardı onun için. Hep böyle oldu, peki neden?

Sebepsiz şekilde onlara karşı kendimi mesafeli hissediyordum. Bu 4 yaşımdan beri böyleydi. Aslına bakılırsa 4 yaşıma kadar yaşadığım hiç birşey zihnimde yoktu. Çocuk iken babamın söylediğine göre kaza geçirmişim. Sonrasında hafızamı kaybetmişim.

Bence normaldi. Çocuktum. Çoğu şeyi unuta bilirdim.

Sonrasıysa böyle işte. Şimdiye kadar eskileri hatırlamıyordum. Zaten hatırlamayalı uzun zaman olmuştu ve ben artık umursamıyorum diye bilirim.

"Düğünün var. Ama hanımefendi yan gelip yatsın, tabi ekmek elden su gölden olunca bende böyle olurum."

Yatakta oturur konuma gelirken ifadesizce annemin yüzünü inceledim. Kıvırcık saçları küçük suratıyla benim tam zıt görüntümdü.

Hiç bir anlamda benzemiyorduk. Ablam ve babamda dahil olmak üzere tabi. Umursamadan yataktan kalkıp banyoya doğru ilerlerken annemin arkadan "Ölmüyor ki bitsin bu çile." dediğini duydum.

Yüzümde mutluluktan bir hayli uzak gülüş belirirken musluğu açıp yüzüme su çarptım.

Tüm işlerimi halledip bitirdikten sonra hizmetlilerden birinin getirdiği sabah kahvaltısını gelişi güzel yedim. Evet bu evde yemeği bile odamda yiyordum. Neden diye soracak olursanız babam yüzümü görmeye bile tahammül edemiyorda ondan.

Bitirdiğim yemek tepsisini hizmetli kadın alırken kendi kendime hazırlanmaya başladım. Gerek yoktu birinin bana dokunmasına.

Evet evleniyordum. Ve bu gün ölüm fermanımın imzalanma günüydü. Fikret Korhan. (İsim değişikliği yaptım.)

Evleneceğim şahıs. Henüz yüzünü bile görmediğim adamla evlenmem saçma ve garipti. Sevmiyordum, istemiyordum, onun hakkında bildiğim en ufak bilgi ise ismiydi. Bu kadar işte. Fikret Korhan.

Sürdüğüm pembe renkli ruju dudaklarıma bastırırken gözümden düşen bir damla yaş dudaklarıma karıştı. Canım acıyordu ve babam 5 para etmez arsa yüzünden kızını satıyordu.

Yükmüydüm ki? Yediğim ekmeğin bile hakkını veriyordum. Bir hizmetliden fazla çalışıyordum ama yinede hiç bir zaman onlara yaranamadım.

Odaya giren ablamla göz yaşlarımı sildim. "Oy kuzum ağlıyormusun sen? Kıyamam ben sana." alayla sırıtıp sırtını kapıya yaslayan ablamı umursamadım.

"Suna defol git. Uğraşma benimle. Zaten gidiyorum. Kurtuluyorsun anlayacağın."

"Evet. Korhanlılar sana fazla ama yinede iyisin. Yarın birgün bende geleceğim oralara. Elti oluruz kız fena mı olur?" evet ablam Korhanlılara gelin olma peşindeydi. Yemin ederim elimde olsa şu an Sunanın bu gelinliği giymesini isterdim ama dediğim gibi olacak iş değildi.

Suna Korhanlıların büyük oğluna takıntılıydı. Fazlasıyla hemde. İsmi Feritmiydi Ferhatmıydı ne idi? Nuh diyor Peygamber demiyordu, varsa yoksa o benim olacak diyordu. Bu yüzden hayal dünyasıda kendisi kadar genişti. Onunla yakışıklılığı için evlenmek istediğine yemin ede bilirdim ama kanıtlayamazdım. Kendisini 5 yıl önce bir dergide görmüştüm. Gayet yakışıklı biriydi, o yüzden yakışıklı olduğunu inkar etmiyordum.

NÂRİN - Delicado | Yalı ÇapkınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin