17.Bölüm | SEYRAN KORHAN

852 87 16
                                    

Babasının gözünde gördüğü saklı nefret genç kadını içindeki kabuk bağlayan yaraların kanamasına neden olmuştu. Baba bu hayatta tutunacak tek daldı kızlar için. Ama Seyran hiç bir zaman babasından ne sevgi ne de saygı görmüştü.

Ve şu an hayallerini darma duman etmiş adam bir kaç masa ötede oturmuş kendisine iğrenç sırıtmasını sunuyordu. Canı olmadığı kadar fazla yanıyordu. Aylar önce önündeki adamın gittiğini sanıp şükürler etmişti. Ama görünen o ki ailesi mezara girene kadar Seyranın peşini bırakmayacaktı.

Genç kız bakışlarını tabağına çevirip elindeki çatalı zeytine batırdı. Boğazından hiç birşey geçmiyordu. Ama ufak dilimler yiyerek insanların dikkatini çekmemeye çalışıyordu. Artık ne kadar başarılıydısa.

Kucağına bıraktığı soğuk eline sarılan sıcak parmaklarla derin bir nefes aldı. Rahatsız ruhu güvenle dolmuştu. Bakışlarını aşık olduğu gözlere kaldırırken gözlerinde okuduğu tek şey güvendi. 'Yanındayım' diyordu adam. Kalbi tüm gücüyle hızlanırken yüzünde yaranan tebessümle gözlerini bir kez kırpıp onayladı.

"Ağam. Bizi ağırladığın için sana teşekkür ederiz. Var olasın. Deminde dediğim gibi eski hatalardan dolayı özür dilerim. Sinirli hal işte insana bazı hatalar yaptıra biliyor." Kazımın konuşmasıyla kenetlediği kahve gözlerden gözlerini koparıp babasına çevirdi bakışlarını.

Seyran Korhan Anlatımı:

Kazım Şanlı ilk defa özür diliyordu. Hemde Halis Korhandan. Doğrusu şaşkındım. Gururlu antep ağasının böyle bir konuşma yapmasını beklemiyordum ki Feritte benimle aynı duyguları yaşıyordu. Elimi sıkıca kavrayıp okşayan parmakları diğer elimle sarıp sakin kalmaya çalıştım.

Şu an sakin olmak için onun dokunuşlarına ihtiyacım vardı. Parmakları usulca elimin üstünü okşarken bana dönen bakışlara çevirdim gözlerimi. Babam bana bakıyordu.

Yüzüne taktığı pişman insan maskesini nerede görsem tanırdım. Kendi çapında insanları inandırmaya çalışan yaralı bir baba rolünü oynuyordu. Onun aksine benim gözümde gözle görülen türden bir nefret perdesi vardı. "Sorun değil Kazım. Özürün kabul olundu."

"Sağol ağam. Benim güzel gızım. Sende affet babanı. Kızgındım. Bir hata yaptım. Senide çok kırdım. Kusuruma bakma emi?" bana yaşattığı travmaları hiç yaşatmamış gibi sevgi dolu bir baba rolüne bürünüp bana 'beni affet' diyordu. Sinirden sıktığım parmaklarımın önüne geçen el yine onun eliydi.

Kendime zarar vermemi istemiyordu.

"Seyran kızım. Baban doğru söylüyor. Baba kız arasında kırgınlık olmaz. Kalkın barışın bakalım." Halis ağanın konuşmasıyla nefesimi tuttum. Ne demek barışın? Bana yaşattığı onca şeyden sonra barışmamızı nasıl beklerdi? Gerçi onlarada kızamıyordum. Benim hakkımda hiç birşey bilmeyen birilerine kızamazdım ki.

Babamın oscarlık oyunculuğunada bakılırsa hemen inanmaları beni şaşırtmamıştı. Kulağıma doğru yaklaşan Ferit "Seyran hiç birşeyi yapmak zorunda değilsin. Kalkalım mı?"

'resm yapmak ne demek?'

'ne okulu la? görüce gelici sana görücü. Yok sağa okul falan'

'la sen babana karşı mı geliyin?'

'oruspu'

"Seyran." kafamda yankılanan sesler Feritin ismimi söylemesiyle son bulmuştu. "Sevgilim?"

"Gızım? Gelmiyormusun?" ne zaman ayaklandığını bilemediğim babama doğru kısa bir bakış atıp Ferite dönerek "Sorun yok." diye mırıldandım.

NÂRİN - Delicado | Yalı ÇapkınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin