İhanet Yarası I

8 1 4
                                    

Sayın yolcular kemerlerinizi bağlamayı ve yanınıza bol bol pecete almayı unutmayın. hazırsanız kalkışa geçiyoruz.

🤍
Kalbim her atışında bana bir şeyler fısıldıyordu. Dikkatli ol, biz bu filmi daha önce izledik sonu belli diyordu. Ben bu filmi daha önce izlemiştim ve oyunculardan biri bendim. Teoman'ın da dediği gibi," Bir sahne var aklımda, oyuncular sanki biziz, mutsusuz ikimiziz."

Aklımda ki sahneler mutlu karelerden oluşuyordu. Daima içimde anne sevgisizliği ile büyümemin burukluğu vardı ama yinede o an mutluydum. Ama şuan mutlu olduğum bir kaç saniye bile yoktu. Çünkü aldığım darbeler tek bir taraftan değildi. Artık sayılarını unutmuştum. Annemin bana karşı olan nefretinin acısını babamın sevgisi ile kapatmaya çalıştım ama o gitti. Babamın gidişini Çınar ile unutmaya çalıştım oda gitti. Maral'a sarıldım acılarımı uyuşturmak için ama onu benden aldılar. Ablama sığınmak istedim yaralarımı sarsın diye ama o beni yaralarım ile ortada bırakıp gitti üstelik yaralardan bazılarını açan o olmasına rağmen.

Şimdi Çınar karşıma Arın olarak çıkmıştı, benden özür dilemiyordu ama hiç bir şey olmamış gibi davranmamı istiyordu. Ablam... o ise bütün bunlara sebep olan kişi olmasına rağmen birazda olsa hayatını yoluna koymuştu. Kızını büyütmüş, yeniden aşık olmuş ve canımı en çok acıtanı yeni bir aile edinmişti kendine. Ben bu sekiz yılda her gün yanımda birileri olmasına rağmen aile özlemi çekerken o kendine yeni bir hayat yeni bir aile kurmuştu.

Belki bencil biriydim bilmiyorum ama ben her gün biraz daha ölerken o yaşamıştı. Bana bir gençlik, iki mezuniyet partisi sekiz doğum günü ve iki bin dokuz yüz yirmi gün borçluydu. Ama her neyse ben zaten harcanan kişi ve günün sonunda bir özür bile dilenmeyen kişi olmaya alışıktım.

Beni kucağından indirdiğinde kuş gibi titriyordum. Üstümdeki elbisenin kumaşı zaten inceydi ve bir de ben bu soğukta suya düşmüştüm. Daha doğrusu atılmıştım. Arın göz ucu ile bana baktı ve arabaya doğru ilerledi. Bagajı açıp ten renginde iki tane şal çıkardığında gülümsedim buna fazlası ile ihtiyacım olacaktı.

Şalı elinden almama izin vermeden kendi örttü omuzlarıma. Buda yetmemiş olacak ki iki ucundan tutup kundakta ki bir bebek gibi sarmaladı." Boğulacağım!" Dedim gülerken. Oda benim gibi güldü." Hastalanacaksın."

"Kendinle çelişme Demirhan." Dedim göle doğru yürürken. İkimizde ıslak köpek yavruları gibi ortada gezindiğimiz için yemek yemeye falan gidemezdik. En azından burada biraz daha vakit geçirdikten sonra eve gitsek daha iyi olabilirdi. Arın da benim gibi düşünüyor olmalı ki yanıma yaklaştı. Şalı gelişi güzel bir şekilde omuzlarına atmıştı. Onu bu şekilde ısıtmazdı.

Ona doğru dönüp şalı bedenine sardım. Neden yaptım bilmiyorum ama içimdeki dürtülere daha fazla engel olamayarak, ıslak saçlarına dokundum. Onları dağıtmak isterdim ama, kesmişti. Buruk gözlerle baktım ona. Bakışlarımı görünce sertçe yutkundu." Bakma öyle."

"Nasıl?" Diye fısıldadım elim hâlâ kısacık saçlarındayken." Kırgın, masum..." masum kelimesi bu dünyada en çok bana yakışmazdı. Gülmeye çalıştım." Masum? Benden bahsettiğine emin misin?" Elimi saçlarından indirdim. Bu sefer o ıslak saçlarıma dokundu bir tutamını parmağına doladığında bir kaç damla şu aşağı düştü." Saçların çok ıslak, zatüre olacaksın Mısra." Omuzlarında ki şalı çıkardı. Ne yapacağını anladığımda geri çekildim." Hayır onu saçıma süremezsin."

"Gel buraya hastalanacaksın." Ondan biraz daha uzaklaştım." Çok düşünüyorsan atmasaydın göle!" Sesimi yükselttiğimde kaşları çatıldı." Kandırdın çünkü beni. Kabullendin sandım." Omuz silktim." Kansamaydın bana ne!" Ben ne kadar bağırıyorsam o sessiz bir tonda konuşuyordu.

Lotus Çiçeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin