İhanet Yarası II

7 1 0
                                    

Korku, bahşedemediğim tek duygu. Ciğerlerim uzun süredir hasret olduğu nefesi içine çekmek için çırpınırken ben uyanmak istemiyordum. Ben ölmekten değil yaşamaktan korkuyordum. Çünkü biliyordum ki eğer yaşarsam daha kötü şeylere tanık olacaktım.

Ben korkak bir kadındım. Ah hayır ben babasının korkak küçük kızıydım hâlâ. Size daha önce hiç çocuk olamadım demiştim ya, işte onu değiştiriyorum ben hep çocuk kalmıştım hiç büyümemiştim. Bunuda gördüğüm bir çift kırmızı topuklu ayakkabının beni hâlâ deli gibi korkuttuğunda anlamıştım.

Bedenimi yavaş yavaş hissetmeye başlıyordum. Buda vücudumun bir çok yerindeki ağrıları hissetmeme neden oluyordu. Ağzım fazlası ile kurumuştu kalkıp su aramak istiyordum ama sırtım da ki ağrı kalkmama engel oluyordu.

Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Gri renkli sıvası dökülmüş tavan karşıladı beni önce. Boynumu hareket ettirip sağıma baktım metal bir sandalye vardı hemen yanımda onun yanında bir lavabo vardı. Görüs netliğim gelince lavabodan taşan saç telleri dikkatimi çekti. Aklıma gelen şeyle yutkundum ve kalkmaya çalıştım. Kolumdan destek alarak sırtımı yatak başlığına yasladığımda tam karşımda bir ayna olduğunu gördüm.

Aynada birini görüyordum ama bu ben değildim. Çünkü benim saçlarım uzundu ama karşımdaki kızın saçları yoktu, hepsi kazitilmisti. Ellerim korkarak başına çıktı. Parmak uçlarım derime değdiği an çığlık attım. Bedenimdeki ağrıları unutarak aynanın karşısına geçtim. Dudağım patlamış, saçım fazla derin kesildiği için kanamış ve kan kurumuştu. Kafamı iki yana sallayarak çığlık attım." Hayır! Hayır bunu yapamazsınız!" Gözlerimden yaş akarken deli gibi kafama vuruyordum." Babam saçlarımı nasıl sevecek şimdi?" Metal kapı gürültü ile açıldığında durmadım.

Daha kuvvetli çığlık atmaya başladım. Iri yarı bir adam geldi hiç bir şey demeden yüzüme okkalı bir tokat attı. Yana savruldum ve anılar zihnimi işgal etti.

Meftun Hanımın saçımı her kestiği anı, kuruyan kanın yapıştığı kesilmiş saç telleri, Maralın ağlama sesleri, benim yalvarışlarım. Ben yeniden babasının çok sevdiği saçları kesilen o küçük kız çocuğuna dönüşmüştüm. Aniden ağlamamı durdurdum ve duruşumu düzelttim.

Platin sarısı saçlarını geriye taramış adama baktım. Fazlası ile iri yarıydı ona karşı şansım yoktu." Onu çağır." Yüzüme bakmaya başlayınca tekrar bağırdım." Bana onu çağırın!" Burdaydı biliyordum. Bütün bunlar onun eseriydi. Mezardan nasıl hortlamıştı bilmiyordum ama yemin ederim burdaydı.

"Kimden bahsediyorsun deli karı?" Yataktan kalkıp tam karşısına dikildim." Bana... Meftun... Akçay'ı... çağırın." Dedim tane tane. Yüzüme bakarak güldü." Oda kim?" Ben deli değildim.  Bunların hepsi onun eseriydi. Kırmızı topuklu ayakkabılar, kesilen saçlarım. Başkası değil oydu.

"Burda olduğunu biliyorum. Bana onu çağır!" Üstüme yürüdüğü sıra bir ses duyuldu. İnce bir kadın sesiydi ve ben sesin sahibini biliyordum." Kızıma iyi davranmanı umuyordum John." Elini omzuna koydu ve onu geriye çekti. John itaatkar bir kopek gibi kapının önünde dikilmeye başladı.

Göz göze geldiğimiz an bacaklarım titremeye başladı. Kalbimde korkunun emareleri vardı. Refleks olarak kafamı eğdiğimde kahkaha attı." Bazı alışkanlıkların değişmemesini görmek güzel." Ona cevap vermedim ama kafamı kaldırdım. Gözüme çarpan kesilen saçlar ile boğazıma bir yumru oturdu." Yeni stilini beğendin mi?" Öfke ile dişlerimi sıktım." Bana kızma sen uzun saç kadını değilsin." Topuklu ayakkabıları zeminde ses çıkardı.

Yanıma gelip elini kaldırdığı an bir adım geriye gittim. Havada kalan eli yüzünden sinirlenmedi çünkü hâlâ ondan korkmam hoşuna gidiyordu." Anneni özlemedin mi?" Onun ölü olması gerekiyordu. Kendi gözlerimle görmüştüm öldüğünü. Babamın sevdiği kadını kendi elleri ile öldürdüğü için nasıl yıkıldığını ben görmüştüm. Neden normal aileler gibi fertlerden biri öldüğünde gerçekten ölü olarak kalmıyordu ki?

Lotus Çiçeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin