Multimedia Gülce :))Arkadaşlar fotoğraf hazırlamak isteyenler bana mesaj atsınlar :)))
İçimi ısıtan bu öpücük yüreğime dokunmuştu. Ona karşı bu hislerin nedeni bilmiyordum. Aşkın tarifini de bilmiyordum. Onu bilseydim belkide bu nedeni bulurdum. Daha fazla gözlerine bakamayacağımı anlayınca başıma öne eğdim. Utancımdan pancara döndüğüme emindim. Son zamanlarda yaşadığım bu duygu değişikliği bütün dengemi altüst etmişti.
Çenemden tutup başımı kaldırdı. Gözlerindeki alev yüreğimi yakıp küle çevirmişti. Neden böyle davrandığına bir türlü anlam veremiyordum. Böyle bir salaklığı en başta yapmayacaktım. Ne diye adamın saçını okşuyordum ki. O sırada çalan kapı beni bu aptal durumdan kurtarmıştı. "B..ben kapıya bakayım." bir de kekelemek eksikti o da oldu tam oldu yani. Cengiz hızla yattığı yerden doğruldu. Onun bu hareketine şaşırsam da dün gece olanlardan sonra onun da endişelendiği belli oluyordu. Cengiz kapıya yönelirken bende arkasından öylece bakakaldım.
Gelen oda servisiydi. Diken üzerinde durmaktan çok yorulmuştum artık. Ama bundan sonra görünen o ki sürekli diken üzerinde oturmak zorunda kalacaktım. Bir öpücük bizi nerelere getirmişti. Cengiz getirdikleri kahvaltı tepsisini yatağın üzerine bıraktı. Yavaş adımlarla bana yaklaşırken ne yapacağımı şaşırdım. Yüzüne bile bakamıyordum.
Beni elimden tutarak ayağa kaldırdı. "Hadi, çaylar soğumadan kahvaltımızı yapalım." O yaptığım hareket hakkında konuşmaması beni mutlu etmişti. Bir kez daha kızarıp yerin dibine girmek istemiyordum. Kahvaltımızı yaptıktan sonra ne yapacağımızı konuşmak için yatağa oturmuştuk. "Şimdi ne yapacağız?" diye konuşarak sessizliği böldüm. Bu soruyu gerçekten çok merak ediyordum. "Mete'ye haber verdim, birazdan bizi almaya gelecek. Bize gideceğiz, orada sakin kafayla ne yapacağımızı düşünürüz. " Sakin kafa diyor ya! Kafa mı bıraktılar bende de sakini olsun! "Bunlar hep senin yüzünden başımıza geldi biliyorsun değil mi?" O gün beni o evden alıp dışarıya çıkarmasaydı bunların hiç biri yaşanmayacaktı. "Ben olmasaydım bu olay yine olacaktı. Bunlar benim değil senin peşinde! Benim orada olmama bir nevi sevinebilirsin bile. Hem niye benim yüzümden bu olaylar oldu ben onu anlamadım?" Bir de niye diye sormaz mı ! Bütün sevgimi kenara itip şimdi onu oracıkta boğasım gelmişti. "Niye olacak, eğer sen beni öpmeseydin özür dilemek zorunda kalmayacaktın." sonlara doğru sesimi yükselterek ayağa kalktım. Ellerimi belime koyup küçücük odada yürümeye başlamıştım. Pencereye doğru yürüdüm ve ellerimi önümde bağlayarak dışarıyı izlemeye başladım.
Hiç bir şey için sakin kalamıyordum. Ne yaşadıklarımdan ötürü ne de Cengiz'in bu davranışlarına karşın. Dışarıda yine yağmur yağıyordu. Sessizce yağmurun cama vuruş sesini dinledim. Belkide tek huzur bulduğum şey yağmurun sesiydi. Ayak sesinden Cengiz'in ayağa kalktığını duydum. Ona böyle davranmamı hak etmiyordu. O benim için kendini tehlikeye atmıştı.
Belime dolanan ellerle bir an irkildim. Bu adam ne yapıyordu böyle?? Başını kulağımın yanına sürterek yasladı."Seni öptüm... Öptüm çünkü.. " evet çünkü.. Çünkü ne? "Çünkü seni.." o sırada çalan kapı o anın içine etti. Gelecek başka zamanı bulamadı mı? Belime doladığı kocaman kollarını yavaşça çekti. Cümleyi daha hızlı söylese ne olurdu sanki?
Cengiz yavaş adımlarla kapıya doğru yöneldi. Kahvaltıdan sonra bir şey istememiştik. Oda servisi değilse kim gelmiş olabilirdi? Meraklı gözlerler kapının ardındaki kişiye bakarken derin bir oh çektim. Gelen Mete ve İsmail'di. Cengiz ağzının içinde küçük bir küfür savurarak kapıyı iyice açtı. "Bir hoş geldin yok mu Cengiz bey?" diye imalı bir şekilde sordu Mete. Cengiz, sanki Mete'yi hiç duymamış gibi ağır hareketlerle kapıyı kapattı.
***
Pansiyondan ayrılmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. O gün Cengiz'in evine gitmiştik. Bundan sonra daha dikkatli davranmam gerektiğini söyledir ve peşime beni korumaları için bir kaç tane adam taktılar. Artık Demet'in evinde de kalamazdım. Bunun için bir an önce dükkanımı satıp başka bir yere taşınmalıydım. Uzun zamandır Yılmaz amcamın yanına gidip ona da bunları anlatmalıydım.
Taksicinin "Geldik" demesiyle ücreti ödeyip arabadan indim. Yılmaz amcanın atölyesine hızlı adımlarla yürüdüm. Her an takip edilme hissi beni çileden çıkarıyordu. Açık olan kapıdan içeri girdim. Yılmaz amca düşünceli bir şekilde resim çiziyordu. Boğazımı temizleyerek burada olduğumu belirten bir ses çıkardım. Yılmaz amca kafasını çizdiği resimden hiç kaldırmadan "Sen mi geldin hayırsız ?" diye sordu. Etrafıma baktım. Burada ki hayırsız ben oluyordum sanırım. Sahte bir alınganlıkla Yılmaz amcanın yanına doğru yürüdüm. "Aşk olsun amcaların bir tanesi ne hayırsızlığımı gördün." elindeki resmi yapmaya devam etti. Resim çizerken asla başka bir şeyle uğraşmazdı. Sanata ihanet edemem derdi. Sessizce resmini bitirmesi bekledim.
Resmini bitirdikten sonra bütün olanları ayrıntısıyla anlattım. Yılmaz amcaya anlatınca yüküm biraz olsun hafiflemiş gibi hissettim. "Ah be kızım ne belalara bulaştın sen ne olacak şimdi?" diye hayıflandı. Ben de ne olacağını bilmiyordum. En kötü ihtimal buradan giderdim. Kalıp savaşacak kadar güçlü değildim. Kendimi ne zaman güçlü hissetsem karşıma bir şey çıkıp tüm gücümü elimden alıyordu.
"Ben de bilmiyorum Yılmaz amca, çok yoruldum. Ben bunları hak edecek ne yaptım düşünüyorum ama bir türlü bulamıyorum." keşke zamanı geriye alabilseydim. Anne ve babamın kaza yaptığı güne.. O gün annem benim gelmemi engellemişti. Sanki içine doğmuş gibi... Beni Yılmaz amcanın yanına bırakmıştı. Onların resimlerini çizmiştim. Gün boyu onları düşünmüştüm. Nedenini ben de bilmiyordum o zamana kadar hiç onların resimlerini çizmemiştim. Eğer o güne geri dönebilseydim onlarla giderdim. Ya da onların da gitmesini engellerdim.
Buğulanan gözlerini elimin tersiyle geri itmeye çalıştım. Yılmaz amca sadece saçlarımı okşamakla kaldı. Bütün bu olanları unutup sadece burada bir iki saat sorunsuz geçirmek istiyordum. "Unutalım mı Yılmaz amca, sadece bir kaç saat bu kötü anları unutmak istiyorum." anlayışla başını sallayıp beni çizdiği resme doğru yönlendirdi. Resimde bir avuç vardı. Elinde kum taneleri.. Elindeki kum taneleri altın sarısı rengindeydi. yerdeki kumlar ise olması gerektiği renkteydi, gri... Resmin ne anlatmak istediğini anlamamıştım. Resim açıkçası bana saçma gelmişti. Resmin üzerinde silik okunması çok zor bir şey yazıyordu. daha dikkatli baktığımda "Yalnız kalmaktan korkmuyorum da.. " yazıyordu. Cümlenin devamı ise en altta yine silik bir şekilde yazıyordu. "Ya, canım ellerini tutmak isterse..."
O an anlamıştım resmin saçma değil, aksine çok anlamlı olduğunu. Yılmaz amcanın da yaşadığı hayat sadece çizdiği resimlerden ibaretti. Her bir eserine gözü gibi bakardı. Çoğunu anlamazdım. Ama onu düşündüğü şeyle çizince anlamı o zaman katılıyordu resme. Bana bir tane resim kağıdı ve kurşun kalem uzattı. Yaptığım resimlerde boya kullanmayı sevmezdim. Elindeki kağıt ve kalemi alıp masaya oturdum.
Uzun bir süre resimle uğraştıktan sonra başımı kaldırıp nasıl olduğuna baktım. Ben resim çizerken Yılmaz amca da gelen misafirini atölyenin başka bir odasında ağırlıyordu. Kim olduğunu görmedim ama bu kadar uzun zaman oturduklarına göre Yılmaz amcanın çok sevdiği, ilgilendiği biri olsa gerek.
Çizdiğim resme bir daha baktığımda ne yaptığımı o anlamıştım. Ben Cengiz'i çizmiştim. Nasıl böyle bir salaklığı yaptım diye düşünürken aynı zamanda da resmi inceliyordum. Keskin yüz hatlarını en ince ayrıntısına kadar çizmiştim. Aşık olmak böyle bir duyguydu demek ki. Onu düşünmediğini düşündüğün halde onu düşünmek. Bu durumu Yılmaz amcaya da anlatmalıydım. Hisselerimi ona anlattığımda benim kaderimi yaşamazsın inşallah diye güzel bir dua etmişti.
Bundan bir yıl önce bana böyle olaylar yaşayıp üzerine bir de aşık olacaksın deseler hayatta inanmazdım. Üstüne bir de güler geçerdim. Ama şimdi durumlar çok farklı. Keşke Cengiz hayatıma çok farklı bir şekilde katılsaydı.
Çizdiğim resmi alıp Yılmaz amcanın bulunduğu odaya doğru koşar adımlarla ilerledim. İçeri girdiğimde resi kaldırıp Yılmaz amcaya göstermemle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Resimdeki kişi karşımda duruyordu.
"Cengiz!"
Geç oldu ama güzel oldu sanırım... Umarım beğenirsiniz.. Vote ve yorum unutmayalım.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜLCEN
ChickLit-Ne istiyorsun benden, ben birşey görmedim bırak beni gideyim, kimseye birşey söylemem söz veriyorum. " kalbim göğüs kafesimi delercesine atıyordu. Ben ona yalvaran gözlerle bakarken onun gözlerinde sanki şaşkınlık vardı. -Ne olur bırak söz veriyor...