34. BÖLÜM

446 63 11
                                    


KEYİFLİ OKUMALAR ☕

Her kadın bilir, hayatın bir yerinde ne
kadar başarıya vakıf olsa da, vasıf ve statü sahibi olsa da sevdiği adamın ailesi yanında hanım hanımcık bir gelin gibi görünmek zorunda olduğunu.

İnci göz boyamayı severdi, Kürşat'ın ailesine kendini bozmadan da olsa olumlama yaparak gideceğini, aklına gelen hiçbir taşkınlığı yapamayacağını biliyordu mesela kendi içinde.

Her zaman kibirle diktiği omuzları değil de, birbirine yasladığı dizleriyle hanım hanımcık otururdu mesela, yüzündeki çok bilmiş tavrı siler ve Kürşat için onun ailesine saygının doruklarını gösterirdi.

Şimdi ise...

Kürşatın kucağında, ona şiddet uygularken ve ağzına gelen her kötüyü sayarken abisine yakalanmıştı. Hem de gecenin bir yarısı, dağ evinin mutfağı da. Kendini görür görmez ardını dönen adamın keskin yüz hatlarını dahi göremeden Kürşat'ın kucağından kendini yere atmış ve ne yapacağını bilemeden elini üstünde gezdirmişti.

Neyse ki açıkta bir yeri yoktu, üstündeki bol eşofman ve tişört değil açmak olanı da saklıyordu.

Rahat bir nefes verdi.

"Senin ne işin var burda?" diyen Kürşat'a bakamadı bile utançtan.

Yer yarılsa şimdi önünde balıklama dalardı İnci.

Karşısındaki adamın temkinle kaldırdığı başını sezdi fakat dönmedi ondan tarafa. Sadece kendisi değil o da mahçup olmuş gibiydi.

"Kusura bakmayın." dedi ve elinde sinirden mi stresten mi sıktığını bilmediği tesbihi bileğine geçirişini izledi. "Kapıdaki arabayı görünce Ilgaz var sandım, bilsem rahatsız etmezdim."

Sert sesindeki utanç ve mahcubiyet tınılarını yakalıyordu İnci. Dudaklarının arasından kelimeleri eze eze bir "Estağfurullah." lafı çıksa da bakışları bir türlü kalkmadı mutfağın tezgahından.

"Sen içeri geç, çay koyup geliyoruz biz abi." diyen Kürşat'la beraber zaten ortamdan kaçmaya meyilli adam "Eyvallah." deyip rüzgar gibi geçti aralarından.

O gider gitmez sızlandı İnci. "Basıldık!"

Onun bu kabına sığmaz hallerine gülen Kürşat uzandı ve belinden tutarak kendine çekti.

"Önemli değil, yüzüne vuracak biri değil."

"Vurmasa da..." dedi İnci. Kıvranıyordu resmen. "Daha yolun başından bıraktığım intibaya bak."

İç çekti Kürşat. "Ne görmüş sanki yatakta mı basıldık?" dedi sitemle. "Şu iki günlük dünyada hatunla iki oynaşamayacaksam öleyim."

Duraksadı İnci duyduğu sitemle. Hatun kelimesi içini bir hoş etse de salmadı kendini. Zamanı değildi, yalnız değillerdi. "Ya sen ne diyorsun?" dedi gerçek bir soru edasıyla. "Ben basıldık diyorum, sen oynaştık işte diyorsun."

"Hingiştik mi deseydim?"

"O ne demek?" dedi ayırdığı gözleriyle. Kelimenin anlamını bilmese de hiç de iyi bir anlamı olduğunu sanmıyordu. "Ayıp ayıp şeyler deme vururum ağzının üstüne."

Zaten birbirine yaslı olan bedenlerini geri götürüp tezgaha yaslayan Kürşat büyük elini yanağına yasladı. "İyi demem." dedi. Dudağına eğilecekken homurtusuyla birlikte saldığı kelime İnci'yi tamamen çileden çıkardı.

"Yaparım."

Delicesine bir hız ve küçük güçsüz vuruşlarla Kürşat'ın yanağındaki eline vurdu ve hiddetle konuştu.

KURTOĞLU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin