8.Bölüm

18 0 0
                                    

Ertesi sabah, gözümdeki hafif morluklarla sınıfa girdim. Önce bir sessizlik oldu, ardından fısıltılar yükseldi. Ne kadar meraklıydık başkalarının hayatını böyle fütursuzca eleştirmeye. Birazdan Dilek Hoca sınıfa girecekti. Elbette yüzümdeki morlukları görecekti. Ona dürüst olup her şeyi anlatmalı mıydım?

Sınıfa girer girmez göz göze geldik. Ağır adımlarla masasına geçti, çantasını masanın üzerine yerleştirdi. Başını kaldırdı ve bana bakarak, "Bugün ders yapmayacağız arkadaşlar. Çıkartın kağıt kalemlerinizi. 'İnsan ve toplumdaki yeri' başlıklı bir kompozisyon yazmanızı istiyorum. Süreniz teneffüs ziline kadar," dedi.

Boş kağıdı sıramın üzerine yerleştirdim. Aklıma yazacak hiçbir şey gelmiyordu. Oysa, bu sınıfın ve hatta tüm okulun kompozisyon birincisiydim. Herkes harıl harıl yazmaya başladı. Elimde kalem öylece kalakaldım. İlk defa bu kağıdı boş teslim edecektim. Bedenim sıradaydı, ama aklım sınıfta değildi. İçimdeki kasvet ve Dilek Hoca'nın bana bu morlukların neden olduğunu sorduğunda verebilecek cevabı aradım ders boyunca.

Derken zil çaldı. Arkadaşlarım kağıtlarını Dilek Hoca'nın masasına koyarak teker teker fısıltılarla çıktılar sınıftan. Boş kağıdı masaya götürdüm. Hoca önce kağıda, sonra bana bakarak, "Aşağıya in ve okul bahçesinde beni bekle, birazdan yanında olacağım Merve," dedi.

Okul bahçesinde bir bankta oturdum. Biraz sonra hoca geldi yanıma. Elinde iki bardak ve bir paket vardı. "Çay ve gevrek simit aldım ikimiz için," dedi.

"Teşekkür ederim hocam," dedim çekingen bir sesle.

"Merve, liseye başladığından bu yana daha tuhaf davranıyorsun. Ve bugün de boş kağıt verdin bana. Her şey yolunda mı?"

"Evet hocam, her şey yolunda merak etmeyin," diye yanıtladım. Ama içimden bir şeylerin yolunda olmadığını haykırmak geçiyordu.

"Bak kızım, biz burada bir aileyiz. Eğer ters bir durum varsa bunu benimle paylaşabilirsin."

"Peki hocam," dedim ama gözlerim kaçamak bakışlarla yerdeydi.

Gözümdeki morlukları sormadı. Beni anlatmak istemediğim bir konuyla ilgili zorlamak istemediğini biliyordum. Anlatamıyordum. Çünkü annemden ve yaşadıklarımızdan utanıyordum.

"Merve, Sessiz Ağaç'ın hikayesini biliyor musun?"

"Bilmiyorum hocam," dedim merakla.

"Bir zamanlar bir meyve ağacı yaşardı. Bu ağaç bolca meyve vermesiyle meşhurdu. Her yıl taptaze ve lezzetli meyveler verirdi. Bahçedeki diğer tüm bitkiler ve ağaçlar konuşabiliyor, şarkı söyleyebiliyor ve birbirleriyle iletişim kurabiliyorlardı. Fakat bu ağaç konuşamıyordu. Diğer bitkiler ve ağaçlarla iletişim kurmak istiyor fakat çok istemesine rağmen sesini çıkaramıyordu. Bu onu üzüyordu.

Bir gün, bahçedeki bir ağaç bu sessiz meyve ağacına yaklaştı. 'Neden konuşmuyorsun bizimle? Yoksa en güzel ve en çok meyveyi sen veriyorsun diye bizimle konuşmak mı istemiyorsun?' diye sordu.

Sessiz meyve ağacı, hüzünle başını önüne eğer. 'Konuşmak istiyorum ama sesim çıkmıyor. Ve sizlerin arasına karışamamak beni çok üzüyor,' dedi titrek cılız bir sesle. 'Bak, çıkmıyor,kısık çıkıyor sesim,' dedi ve tekrar başını önüne eğdi. Sessiz ağacın sesi gerçekten az çıkıyordu. Yanına gelen ağaç, 'Peki,' dedi, 'bu problemi hep beraber aşacağız.'

Yaz kış demeden tüm bitkiler ve ağaçlar sessiz ağaca şarkılar söylemeye ve onu konuşturmaya çalıştılar. Tüm bu denemelerinin sonunda artık sessiz ağacın sesi daha gür duyulmaya başladı. Bahçedeki diğer tüm meyve ağaçları, onu sürekli çalıştırarak sonunda onun da sesinin çıkmasını başarmışlardı. Artık sessiz meyve ağacı sessiz değildi, o artık arkadaşlarının da sayesinde sesiyle tüm bahçeyi büyülemeyi başarmıştı.

Yani şunu söylemek istiyorum güzel kızım! Eğer zorluklarla mücadele ederken onların karşısında duramazsan, sesini tamamen kaybedersin."

"Hocam, size sarılabilir miyim?"

"Eğer sesiz kalırsan, sesini tamamen kaybedersin."

Kesinlikle o muhteşem bir eğitimciydi. Onun gibi olmalı, hayatımın sarhoş bir ayyaş yüzünden heba olmasına izin vermemeliydim. Hocanın yanından hızlıca müsaade isteyerek ayrıldım. Hemen Metin'in yanına gitmeli ve ona polise gitmemiz gerektiğini söylemeliydim. Nefes nefese, "Metin haydi karakola şikayette bulunmaya gidiyoruz," dedim.

Şaşkın şaşkın yüzüme bakmaya başladı okul kapısında.

"Bakma öyle yüzüme hadi, önce taksi durağına," dedim.

"Merve, sen ciddi misin?" dedi şaşkınlıkla.

"Evet, sen söylüyordun, hep gidelim diyordun. Şimdi kızılca kıyamet de kopsa bu iş burada bitecek," dedim kararlı bir şekilde.

Bu taksi durağına nadiren gelirdim. Taksi durağı yine aynıydı, hayatın telaşı ve trafiğin gürültüsü arasında sessizce varlığını sürdürüyordu. Ahmet Abi, bu durağın en eski ve en sevilen taksicisiydi. Benim gelişimi hep sıcak ve sevgi dolu karşılardı. "Merve, kızım hoş geldin," dedi gülümseyerek.

"Hoş bulduk Ahmet Abi," dedim.

"Buyrun oturun hele, söyle. Size ne ikram edeyim?"

"Hiçbir şey istemeyiz, teşekkür ederiz."

"Ee söyle bakalım, sizi buraya atan şey nedir?"

"Sizden yardım istiyorum. Karakola, bize yaptığı zorbalıklarla ilgili suç duyurusunda bulunacağım. Onun sürekli alkol alıp sarhoş dolaşan ve kontrolünü kaybeden birisi olduğuyla ilgili beyanda bulunur musunuz?"

"Bak kızım, burası yalnızca bir taksi durağı. Biz kimsenin özel hayatına müdahale edemeyiz. Hem ne söyleyeceğiz, nasıl bir suçla beyanda bulunacağız? İnsanların ne yaptığı kimin umurunda ki! Emin ol, şikayetçi olsan bile, eline hiçbir şey geçmeyecek." Diğer taksiciler de birbirlerine bakarak girdiler durağa. Bu sessizliklerinden, bana destek olmak yerine sessiz kalmayı tercih edeceklerini anlamıştım.

---

Metin'le birlikte karakola doğru yürümeye başladık. Gözümdeki morlukların ve içimdeki acının sebebini artık saklamayacaktım. Gerçeği anlatacak ve hakkımızı savunacaktık. Bu, belki de sessiz kalmayan diğer insanların da cesaretlenmesini sağlayacaktı.

Karakola vardığımızda, birbirimize bakarak derin bir nefes aldık ve içeri adım attık. Yaşadıklarımızı anlatmaya hazırdık. Her ne olursa olsun, mücadelemize başlamıştık. Bu sessiz meyve ağacı, artık konuşmaya karar vermişti.



SARMAL 'Bir Hayalim Vardı, Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin