Bayrak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;
Yer yüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!Arif Nihat Asya
🇹🇷🤍❤️🤍🇹🇷🌊🌊🌊
Bir kaç saat olmuştu hâlâ odadan çıkan kimse yoktu. Koridorda dolanıyordum ve stresliydim. Yüzü ve üniforması kan içindeydi. Ama başka yarası olup olmadığını, bunların ne derecede olduğunu bilmiyordum.
Bir kaç dakika sonra telefonumun çalmasıyla baktığımda Mustafa başsavcı olduğunu görmemle her ne kadar şu an buradan ayrılmak istemesem de mecburen kattan ayrıldım.
Orada konuşmazdım çok kalabalık ve sesliydi. Bir alt kata indiğimde telefonu açtım. "Savcım?"
"Umay, sabah olay yerine gideceğiz birlikte haberin olsun."son dakika ayarlanan bir şey olduğu belliydi. Normalde bir kaç gün öncesinden nereye gideceğim, hangi sorgulara gideceğim haber veriliyordu. Bir kaç saat öncesinden değil.
"Tamam savcım."demekle yetindim o da fazla bir şey söylemeden telefonuma yüzüme kapattı. Sinirle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Egonun vücut bulmuş haliydi. Sinirimi bozuyordu.
Tekrar üst kata çıktığımda çok ses vardı ve kalabalık artmıştı. O sırada kalabalık içerisinde sedyeyle odaya alınan Barlas'ı görmemle hızla ilerledim. Doktorun uyarısıyla latta sessizlik olurken tek ses ayakkabılarımın topuğundan çıkan tok sesti.
Hemen kapının önünde beklerken doktor askerlere açıklama yapıyordu. Onlara yaklaşarak bende dinlemeye başladım.
"Barlas Bey'in çok derin bir yarası yok neyseki. Kolunda kesik vardı dikiş gerekmediği için sardık. Ama kolunu kesen bıçak belki başka bir şey paslıymış o yüzden iğne yaptık ama bir kaç gün verilen ilaçları kullanması gerekiyor.
Karnında ve sırtında yanıklar var. Yüksek ihtimal demirle yakılmış. Karnı çok değil ama sırtının durumu kötü."dediğinde "İz kalır mı peki?"şu an tonlarca soru sormak istiyordum. Ama söyleyebildiğim tek şey buydu o an için. Doktor bana dönüp "Karnında kalmaz ama sırtındakiler cık olmasa da iz bırakacaktır. Üst üste bir kaç demir izi var."dediğinde aldığım nefes yetmiyordu sanki.
Canı çok yanmıştı.
"Görebilir miyim onu?"dediğimde karşısındaki Ahmet ve Ozan Bey'e döndü. "Umay Hanım girsin."diyen Ozan Bey'le beklemeden odaya doğru ilerledim. İçeriye girip kapıyı kapatacağım sırada Ahmet Bey'in 'Sadece savcısı olduğunu düşünmüyorum' dediğin duymuştum ama umursamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERA KARADENİZ
General FictionBir kadın var eksik büyümüş. Hayatın acı gerçekleriyle küçük yaşta karşılaşmış. ... Ve bir adam var. Vatanı için ailesinden vazgeçen bir asker var. Vatanını seçtiği için evladından vazgeçen bir ailesi var. ... Bir kadın var. Karadeniz kadar inatçı...