Bölüm 14

138 19 28
                                    

Perdelerden içeri sızan ışıklar yastıktan başını kaldıramayan cadının gözlerini kamaştırıyordu.

Ensesinde hissettiği keskin ağrıyla kendini yataktan sürüyerek çıkarıp banyoya attı.

Lavaboda girdap oluşturan soğuk suyu defalarca yüzüne vurdu. Dağılmış, kendinden geçmiş saçlarını gümüş fırçayla tarayıp elinden geldiğince şekil verdi.

Şakaklarındaki zonklama dengesini şaşırtmaya yetiyordu. Gece aldığı ayıltıcı iksirin bu ağrılara çare olması gerekirken neden işe yaramadığını anlamıyordu. Sahi en son alkol aldıktan sonra ne zaman kusmuştu ki onu bile hatırlamıyordu. Ama dün gece soğuk koyu yeşil fayansların üzerinde geçirmişti bir saatini.

"Cam!" diye hırlayarak akan suya ellerini sokup ensesini ve boynunu ıslattı.

İksir dolabındaki boş şişeler sinirlerini daha çok gererken ağrı kesici iksir stoklamadığı için kendine kızıyordu. Sahi büyük iksir profesörü onu laboratuvardan kovduğundan beri eli pek kazana, karıştırma çubuklarına gitmiyordu.

Dün gece Cam'in ısrarıyla denediği yeni içki dengesini şaşırtmıştı. Aptal gibi büyücüyü öpmüştü, peki ya sonrasında yaptıkları...

Gülmeye başladığında daha da parçalara ayrılan beynini zonklatan ağrıyla yüzünü bir kez daha yıkayıp musluğu kapattı.

Komodinde duran saate baktığında on iki saatten fazla bir süredir uyuduğunu fark etti. Sabah kahvaltısına katıldıktan sonra kendini tekrar yatağına atmıştı ve o zamandan beri uyuyordu. Amerikalı cadı ona ne içirmişti böyle.

Pazar günü akşam saatlerinde Pomfrey'i hastane kanadında bulabilir miydi?

Severus'a gitse durduk yere bir araba dolusu laf yerdi. Yine de başka seçeneği yokmuş gibi görünüyordu. İksiri verdikten sonra adam ona istediği her şeyi söyleyebilirdi.

Gündelik elbiselerinden birini giyip seyahat pelerinini omuzlarına attı. Sıcak bahar aylarında dahi soğuk olan koridora adım attığında karşısında beyaz sakallı ihtiyarı gördü.

Elini göğsüne götürerek "Beni korkuttun Albus." dedi.

"Niyetim inan bu değildi."

"Tahmin edebiliyorum," dedi boşver der gibi elini sallayarak. "Neden gelmiştin?"

"Ah evet gelme nedenim. Severus."

"Severus mu? Noldu Severus'a? İyi mi?"

"İyi sanırım."

"Sanırım derken. Geveleyip durmasan da söylesen mi?"

Yaşlı büyücü karşısında telaştan kendi baş ağrısını unutan cadıya sende ona aşıksın der gibi bakmayı bırakıp sakallarını sıvazladı bilge bir tavırla.

"Onu bugün hiç görmedim. Dün gece nöbet raporu vermesini bekliyordum ama gelmedi."

"Profesör William'a sorsaydınız. Dün gece birlikte nöbettiydiler."

"William rapor vermek için geldiğinde ona sordum ama hiç karşılaşmadığını söyledi. Saat on bir civarında Profesör William rapor vermeye gelirken Severus'tan ses yoktu. Odalarını kontrol etmeye çalıştım ama güçlü bir büyüyle korunuyorlar. Belki senin haberin vardır diye sana gelmeyi tercih ettim."

"Ben... Ben bilmiyorum. Bugün hiç görmedim. Bir yere gideceğini de söylemedi."

"Odalarını bir de senin kontrol etmeni istesem."

"Elbette. Bende yanına gidecektim zaten. Sana haber veririm." deyip adamın iyi akşam dileklerini duyamadan koşar adımlarla zindanlara yöneldi.

Önünde duvar olan kapıları havaya uçurmak isteyecek kadar sabrı tükenirken, vücudunu ele geçiren endişe her geçen saniye daha da büyüyordu.

SAHTE EVLİLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin