"hayatımı mahveden kişi olmak zorunda mısın?"acı dünden mi kalır, yarından mı gelir?
kalbine saplanan ağrının sebebinin sevdiğin kişi olmasını bilmek, ondan yavaşça uzaklaşmak ne demektir?
uğruna canını verebileceğin kişinin sana yalan söylemesi, kırılan kalbini iyileştirebilir mi? zamana bırakmak gerekir, bazense sevdiğine.
peki ya o kırıklar göğsüne batıp canını daha da yakarsa?
"sim jiyoo," kafasını çevirip keskin bakışlarla gözlerime baktı. "senin büyükannen mi?""evet," kaşlarımı çattım mezara çevirirken başımı. "onu tanıyor musun?" bir süre uzunca sessiz kaldı ve mezarı izledi. "heeseung," tuttuğum kolunu bıraktım. "onu tanıyor musun?"
bu sefer odağı bendim. gözlerimi, tepkimi ve yüzümün her bir yanını izledi. bense korkmuştum. heeseung'ın uzun süren sessizliği aklımdaki acabalara ihtimal verdiriyordu.
"jake, o.." devam etmedi. "heeseung söyle!" yakasını tuttum. "lütfen ben zarar verdim deme," gözlerim doluyordu. kafasını eğdi. "o bizi biliyordu." ellerim hareketsizce kaldı. "ne?" kafasını kaldırdı. "vampirlerin varlığını, beni, sunghoon'u, jungwon'u ve diğerlerini. uzun süredir o her şeyi biliyordu." yutkundum. "bu mu? bu kadar mı?" söyleyecek şeyleri var gibiydi ve bu içimde huzursuzluk hissini uyandırdı. "onun ölümüne şahit oldum." ellerim yavaşça yakasından kayıp giderken yanağımdan bir yaş süzüldü. "büyükannen hep bizi savundu jake. eski dönemlerde kasabanın belli bir kısmı vampirlerin varlığını öğrenmişti. bizi öldürmek istediler. büyük bir savaş çıktı, biz hiçbir zaman insanları incitmek istemedik. o savaş zamanı büyükannen engel oldu. tam yanımızdaydı, benim ve bizim iyi kişiler olduğumuzu söyledi ve savaş sonlandı. onun anısına aramızdaki bu gerginliği bitirdik ve bilen insanlar sessiz kalmayı tercih etti. ama yıllar sonra ortaya çıkan iki kişi intikam istiyordu. bana onu öldüreceklerini söylediklerinde inanmadım. evine gittiğimde çok geçti. ellerindeki silah ve kanlar içindeki kadın,"