"belki de onu bekletebileceğin bir zaman dilimi yoktur."sen aklım ve kalbim arasında kalan en güzel çaresizliğimsin.
sensiz seyredemiyorum denizi, dalgalar suskun. çıkamıyorum yağmura, damlalar pişman.
sensiz olduğum her saniye adını haykıran çevre bana seni hatırlatıyor. okuduğum kitap, izlediğim manzara, sokak ve şarkılar.
sen olmadan keyif alamıyorum.
ansızın başlayan yağmur ben eve gidene dek sürmüştü.tamamen ıslanmıştım, saçlarım, ceketim, kıyafetlerim ve her bir zerrem. titriyordum ama soğuktan değil.
eve girip ceketimi hiç düşünmeden fırlattım. içeri geçip otururken kendime hakim olamıyordum. istemsizce bacağımı sallıyorken tırnağımı yemeye başlamıştım bile. ayağa kalkıp evi turlamaya başladım.
ne yapmalıydım?
sonunda onu sevdiğimi kabulleniyordum ama büyükannemi öldürdüğü ortaya çıkıyordu. pekala istemsizce yapmıştı ama yalan söylemişti bana. hayatımın her yanından o çıkıyordu; sürekli birilerine zarar vermişken ben beni koruyacağını nasıl bilebilirdim? beni sevebilir miydi heeseung, ona güvenmemi sağlayabilir miydi?
çalan kapı yerimde sıçramama sebep oldu. yavaş adımlarla ilerleyip delikten kontrol ettim.
"jake," ıslanmış olan heeseung kafasını kapıya yaslamıştı. "konuşalım." sırtımı kapıya yaslayıp aşağı doğru kaydım. "burada olduğunu biliyorum, hissediyorum varlığını, çok yakınımda." gözlerimi kapattım. "git." kapıya tıklattı ve hışırtı sesi geldi. sanırım o da benim gibi yere çökmüştü. "jake, ben," devam etmedi. "üzgünüm." yanağımdan bir yaş süzüldü. "bir anlam ifade etmiyor olabilir ama üzgünüm işte." omuz silktiğini hissettim. "onu-" sözünü kestim. "anlatma." elimle yanağımı sildim burnumu çekerken. "konuşma heeseung, git, seni duymak istemiyorum." dizlerimi kendime çekip kafamı yasladım. "içeri girebilirim," gözlerim büyüdü. "ama istemediğin için yapmıyorum." alayla güldüm. "çok iyisin, teşekkürler." derin bir nefes aldı.