"seni kurtaramayacak bile."karanlığımı aydınlat, en ümitsiz anımda bir ateş yak.
ümitlendir beni, yaşamaya yönlendir.
sen, bütün çabama rağmen kaybettiğimsin.
kaçmama rağmen yakalayanım, en büyük korkum ve hazzım.ihtiyaç duyduğum tek insan.
j
"demek lee heeseung'ın biriciği sensin." sırıttı ve bu sivri dişlerini açığa çıkardı.
"kimsin?" istemsizce sesim titremişti. gülerek kafasını eğdi. "asla tanımak istemeyeceğin biri." bana doğru bir adım attığında dudaklarımdan firar eden çığlıkla koşmaya başladım.
nereye gittiğim umurumda değildi, önüme bakarak koşuyordum yalnızca. ağaç dallarının yüzümü çizdiğini hissediyordum.
ansızın kolumdan çekilmemle yere düşmüştüm. "kaçamazsın," yanıma eğildi. "kaderinden kaçamayacaksın." psikopatça bir sırıtış kapladı suratını. "lee heeseung'ı bitirmeme yardımcı olabilecek tek kişisin." alayla güldüm acıyan dizime rağmen. "onu bitirmene yardım edeceğimi kim söyledi?" kahkahası ormanda yankılandı.
"yardım etmene gerek yok, zorunda kalacaksın."
—
"bu sefer seni affetmeyecek." kafasını iki yana sallayan jay'e döndü heeseung. "affeder.. gece beraber uyuduk, affetmez mi? sarıldı bana bir de," sesi o kadar naif ve acıklıydı ki, arkadaşları artık onun jake'e bağlılığının tek sebebinin lanet olmadığını anlamış oldular.
"çoktan gelir diye tahmin etmiştim." niki'ye baktı bu defa. "o ne demek?" niki gülümsedi. "jake seni çok seviyor," heeseung bakışlarını çevirdi. "dalıp dakikalarca seni izliyor bazen. sen varken rahatça takılıyor, sana güveniyor." heeseung yüzünü ovaladı. "ve ben her zamanki gibi onun güvenini alt üst ettim." sunoo elini omzuna yerleştirdi. "kendine yüklenmeyi bırak, jake anlayışlı biri. isteyerek yapmadığını bildiğinden sorun etmeyecektir." şu an sunoo'nun gülümsemesi bile rahatlatamamıştı onu. her daim jake'i üzen kişi olmaktan nefret ediyordu.