"O herifin numarasını istiyorum Ece" dedim kontrolsüzce sesimi yükselterek. "Menajerinden mi alıyorsun, ne yapıyorsan yap o numarayı bana ulaştır" deyip daha fazla konuşma gereği duymadan kapattım.
Elimi saçlarımdan geçirip bir kaza çıkmaması adına telefonu yatağa fırlatmıştım. Dün gece gördüğüm hikayesi yüzünden defalarca kez mesaj atmış, bir o kadar da aramıştım fakat tabii ki görmemişti. Sinirden öyle gözüm dönmüştü ki ona ulaşmak için bakmasının imkansız olduğunu bilmeme rağmen bir umut öyle bir yola başvurmuştum.
En sonunda Ece'ye numarasını istediğimi söylediğimde saatin geç olduğunu söyleyerek yarın kendisinin halledeceğini söyledi ancak karşı çıktım. Araya kimseyi sokmadan derdini öğrenip bizzat kendim çözmem lazımdı.
Evde sinirden dört dönerken dün geceki olayı her hatırladığımda öfkem daha fazlası mümkünmüş gibi gitgide harlanıyordu. Aynı mekanda olduğumuzu herkesin gözüne sokarken nasıl bir amaç güdüyordu, çözemiyordum. Şu herifin menajeri hiç mi uyarmıyordu? Gerçi uyarsa da dinleyeceğini zannetmiyordum. Dün gece benimle eğlenen ergen bir liseliden farksızdı. Beklenilen numara sonunda telefonuma bildirim olarak gelirken tuşlayıp kulağıma götürmem bir oldu. Üçüncü çalışta sonunda açılmıştı.
Tam dudaklarımı çemkirmek için aralamışken ahizeden yükselen şiddetli nefes alışveriş sesleriyle başta anlamaz gibi duvarı izlerken jetonun düşmesiyle gözlerim büyüdü. "Yanlış zamanda mı aradım?" dedim alt dudağımı dişleyip mahcubiyet duyarak.
"Çok yanlış bir zamanda aradın" dedi kesik sesle.
Yüzümü buruşturmaktan kendimi alıkoyamadım. Zamanlamam müthişti cidden.
"Sonra tekrar ararım o zaman" diyerek ışık hızıyla kapatacağım sırada "İlkin?" dedi sesimden tanırken.
"Sonra tekrar ararım Barış."
"Müsaitim, sorun yok."
"İş üstündeyken mi?" dedim nefesim daralırken. Ne konuşuyordu bu hâlâ Allah aşkına? Bir an önce kaçıp gitmek istiyordum. Böyle saçma bir muhabbete beni soktuğu için onu parçalamak isteğiyle dolup taştım.
"Antrenmandayım."
"Ha öyle." Elimi alnıma geçirdim. Kafasız İlkin neler düşündün öyle? Aklımın kıyısından geçmedi antrenmanda olma ihtimali.
Karşı taraftan üst üste yutkunma sesleri gelirken su içtiğini anlamıştım. "Neden aramıştın?"
Asıl arama sebebimi anımsamamla öfke bedenimdeki yerini yeniden almıştı. "Sen ne hakla benim paylaştığım hikayeyi hikayene paylaşıp bizi ifşa edersin?" Cevap beklemeden konuşmalarıma devam ettim. "Bana bak çakma topçu. Sen primini kasmak istiyorsan git kendi kendine kas. Ne halt yiyorsan ye. Beni pis işlerine alet et-"
"Bunları kahvaltıda konuşmaya ne dersin?" dedi beni zerre ciddiye almazken.
"Sen beni dinlemiyor musun?"
"Açlıktan ölüyorum İlkin. Dediklerini algılayamıyorum bile. Antrenman birazdan bitiyor. Gelip alayım yemeğe geçelim. Orada konuşuruz ne konuşacaksak."
Ciddi ses tonuna geçiş yapmasıyla afallamıştım. İçinde kaç kişiliği vardı? Telefonda çözülecek bir mesele olmadığından buluşmaktan başka çarem yoktu. "Olur ama almana gerek yok. Ben kendim gelirim. Mekanın konumunu atarsın ve rica ediyorum ücra bir yer olsun çünkü seninle yakalanmak bu dünyada isteyeceğim en son şey."
Samimiyetten uzak bir gülüş bahşetti. "Bakarız, görüşürüz."
Bir şey demeden yüzüne kapattım. Kapatır kapatmaz beni pişman etmeyi başarmıştı. Ona güvenerek büyük hata etmemeyi umdum. Odamdan çıkıp merdivenlerden aşağı indiğimde mutfakta Elif kahvaltı ediyordu. "Günaydın aşkım."