Hollanda'yla yarı final için yapılacak, oldukça mühim olan maç sebebiyle Elif yine evde durmayarak beni yalnız bırakıp kızlarla tribünde izlemeye karar vermişti. Evde tek başıma keyif yaparken sosyal medyaya girerek hakkımda yapılan videoları arama kısmına ismimi yazıp izlemeye başladım. Önceden tek başıma kolaylıkla videolarıma ulaşarak etkileşim verirken artık Barış'la birlikte etiketlendiğim için video içeriğine özellikle dikkat edip beğeni atıyordum.
Sevgili ilan edilmiş olmamızla başka takımların taraftarları, çıkar üzerine kurulduğunu belirtip reklam amacı güttüğünü iddia etseler de geri kalan büyük bir çoğunluk tarafından oldukça fazla yakıştırılmıştık. Linçlenmelerimi bile gölgede bırakacak kadar çok güzel geri dönüşler almıştım. Şimdi ise Barış'la birlikte olduğumuz bir fotoğraf isteniyordu.
Sosyal medyadaki güzel yorumlar Barış'a olan öfkemi alıp götürürken talihsiz bir şekilde ilan edilmesi hâlâ canımı sıkıyordu. Bana hiçbir şekilde danışmayarak kendi kafasına göre hareket edip paylaşmasını bir türlü hazmedemiyordum.
Ece de ömrümde şu ana dek olmadığı şekilde gündeme gelmelerimle benimle uğraşmaktan bıkmış olacak ki bu konuyu konuşmak üzerine bir kez olsun aramamıştı.
Barış'ın eve gelmesinin üstünden bir hafta geçmişti. Son söylediğim söz yüzünden kırıldığını bir haftadır bana hiçbir yerden ulaşmamasından anlayabilmiştim. Galatasaray'ın sosyal medya hesabından paylaştığı idmanlarda, normalde şebekliğiyle göze batarken Barış'ın yüzünden düşen bin parçaydı. Bu olayın sonucu da bana bağlandığında şu sıralar nefes alsam linçlenecek duruma gelmiştim.
Ona olan özlemim günden güne artarken moralini bir nebze düzeltmek amacıyla mesajla şans dileyip yanında olduğumu belirterek bir adım atmak istesem de gururum mani oluyordu. Kendisi de ulaşmadığı için öylece akışına bırakmak dışında bir şey yapamıyordum.
Maçın başlama saatiyle telefonumla ilgilenmeye devam ederken eş zamanlı olarak kupadaki çayımı yudumladım. Umarım maçı kazanırdık zira kaybedersek Barış'ın yaşayacağı üzüntüyü kendime bağlayıp kahrolma ihtimalim çok yüksekti.
Maç sonucunu merak ederken zaman geçmek bilmiyordu. Telefonla uğraşmak da bir yere kadar sıkınca telefonu köşeye fırlatıp televizyonu açtığımda skorda herhangi bir değişiklik yoktu.
Barış başa baş mücadelede canını dişine takarak elinden geleni yapıyordu. "Umarım emeklerin boşa çıkmaz" dedim ekrandaki görüntüsüne karşın.
Maçı bir yandan izlemek istesem de sinir krizleriyle dolu bir doksan dakika yaşamamak için maç sonunu bekleyerek sadece skora bakmaya karar verdim. Oyalanmak için odamda işlerimi halletmeye gittim fakat buradaki işlerimin bitimiyle sadece on dakika geçmişti. Kafamın içindeki yenileceğimize dair kötü düşünceleri susturmak amacıyla telefonla hoparlöre bağlanıp şarkı listemi açtım. Evi dip köşe temizliğe giriştiğimde çalan her şarkıya eşlik ediyordum.
Ev sonunda biterken epey yorulmuştum. Duşa girip üstümdeki kötü kokudan arındığımda kendimi kuş kadar hafif hissediyordum. Saçlarımı iki yandan balık sırtı örgü yapıp banyodan çıktığımda duvar saatine bakarken maçın tam bitiş saatine denk gelmiştim. Hızlı adımlarla salona geçip televizyonu açtığımda 2-1 yenilmiştik.
Takımda çoğu kişi yenilginin verdiği üzüntüyle ağlarken kendilerine bakmadan birbirlerini teselli etmeye çalışıyorlardı. Ekrana Barış verildiğinde elini gözlerine bastırıp başını öne eğerek ağlamasıyla canımdan can gitti.
Onun ağlamasıyla benim de gözlerim dolarken boğazım düğümlendi. Son günlerde moralinin bozuk olmasının en büyük kaynağı olduğumdan suçluluk psikolojisi içine girerken hâlâ geç olmadığına inanıp gözüme çarpan orta sehpadaki metal parayla aklıma bir fikir geldiğinde onu elime alıp baş parmağımın üstüne koydum.