Barış'ın lüks aracıyla önümde durmasıyla arabaya yaklaşıp binmeden yüzünü görmek için başımı yolcu koltuğunun camına doğru eğdim. "Arabam burada mı kalacak?"
"Yarın çekiciyle hallederim, atla."
Arabayla uğraşma derdim olmayacağı için sevinirken gönül rahatlığıyla kapıyı açıp yanındaki yerime kuruldum. Barış'a cebimdeki arabamın anahtarını verdiğimde "torpidoya koy güzelim" dedi ana yola çıkarak.
Arabayı yavaş ve oldukça temkinli bir şekilde sürüyordu. Bir yandan gözleri yoldayken diğer yandan üstündeki hırkayı tek eliyle çıkarmaya çalışıyordu. Hiçbir müdahalede bulunmayıp can çekişir gibi hırkayla cebelleşmesini izledim. İşine öyle odaklanmıştı ki çıkardığı seslerle hırkayla resmen kavga ediyor, duyulması güç sesiyle küfürler mırıldanıyordu.
Önüne çıkan arabayla bir anlık direksiyon hakimiyetini kaybettiğinde sağa doğru hızlı bir manevra yapmasıyla bedenim o yöne eğim kazanırken elimle koltuktan destek alıp dik pozisyona geçtim. Barış alelacele hırkanın yarısında kaybolmuş elini direksiyona yerleştirip tekrar iki elini kullandı.
Tehlikenin geçmesiyle kendi başına halledemeyeceğini anladığında gözlerini yoldan ayırmadan sağ kolunu bana uzattı. "Şunu çıkarsana İlkin."
"Çıkarır mısın diyeceksin" diye homurdandım emir vermesiyle.
Başını anlık bana çevirip ciddiyetimi ölçtükten sonra bıkkınlık dolu bir bakış atıp geri önüne döndü. "Çıkarır mısın fileden sonra kalbimin sultanı?"
Alayla söylediği sözleri gülme isteğimi uyandırırken kendimi oldukça fazla kasıp mimiksiz durmayı başardım. Onu kendi halinde bırakmak istesem de can güvenliğimi tehlikeye soktuğu için el mecbur olaya el attım. Hırkanın ucundan tutup kendime çekerek kolunu hırkadan kurtardığımda geri kalan işini kendi başına halletti. Kapüşonu da başından çıkarmasıyla şapkam gün yüzüne çıktı.
"Bir de utanmadan hâlâ şapkamı mı takıyorsun?" dedim yüzsüzlüğü karşısında ne demem gerektiğini bilemeyerek.
"Beleş şapka bulmuşum. Takmayayım da ne yapayım?" diyerek onu da başından alıp arka koltuğa, hırkanın yanına fırlattı.
"Ömrümde senin kadar pişkin insan görmedim" dedim onaylamaz gibi başımı iki yana sallayarak. Her gün beni hal ve hareketleriyle biraz daha şaşırtıyordu.
"Göremezsin de zaten."
Barış her zamanki gibi beni sinir etmeyi huy haline getirdiğinden işini ustaca yaparak amacına ulaşmıştı. Yol boyunca somurtarak geçirmiştim. Hayatı laylaylom yaşaması beni deli ediyordu. Onca yaşanan olaydan sonra insanların gözüne sokarcasına şapkamı hâlâ başında gezdirmesiyle ona karşı öfkemin harlandığını hissettim.
Barış'ın hız tutkunu olduğunu onunla arabada geçirdiğim şu kısacık zaman diliminde anlarken araç, dış cephesi gri ve siyah renklerden oluşan lüks bir villanın önünde durmuştu. Oldukça şatafatlı görünen ev, insanı kendine hayran bırakacak derecede olağanüstü görünüyordu.
Böyle bir eve sahip olmak için kaç maça çıkmam gerektiğini hesaplayamıyordum bile. Kulübün futbola yaptığı yatırımlardan sebep benden kat be kat kazanmasıyla sınıf kinim baş gösterirken Barış'a bilinçsizce nefretle baktığımı her şeyden bihaber sorgularcasına bana bakmasıyla fark ettiğimde yüzümü gevşetip bakışlarımı ondan kaçırdım.
"İnmeyi düşünür müsün yoksa sabaha kadar burada mı kalalım?"
Laf atmasıyla ona kötü kötü bakarken uzanıp arka koltuktan şapkamı aldıktan sonra aşağıya inip kapıyı sertçe çarparak kapattım.