Yemeklerimiz sonunda geldiğinde Barış bana takım içindeki komik anılarını anlatırken yeri gelince ben de ona anlatıyordum. Eğlenceli bir yemek arasının sonunda sahilde yürümeye devam ettik. Yemeğin üstüne tatlı iyi gideceği için önüme dondurmacı çıktığında çocuk gibi mutlu olmaktan kendimi alıkoyamadım.
"Barış dondurma mı yesek?" dedim hazine bulmuş gibi büyük bir sevinçle reaksiyon göstererek.
"Tatlıyla pek aram yoktur İlkin" dedi benim aksime gönülsüz bir şekilde. "Gel, senin için alalım."
Bu tavrıyla benim isteğim de körelirken omuz silktim. "Gerek yok öyleyse. Sen yemezsen ben de yemem."
"Sevmiyorum" dedi kısa ve net bir şekilde.
"Yemezsen yemem Barış Alper."
İnada bindirmemle yenilgiyi kabullenirken "yürü İlkin" diyerek elini sırtıma koyup ilerlemem için teşvik etti.
Cama vantuz gibi yapışıp çeşitli renk ve tatlara sahip dondurmalara aşkla bakarken aralarından sınırlı bir seçip yapıp karar vermek ölüm gibiydi.
Barış Alper bir adım arkamda dururken yersiz bir kıskançlık yaşayarak "bana böyle bakmadın be" diye duyulması güç sesiyle homurdandı.
Sözleriyle dondurmalar aklımdan uçup giderken karnımda gerçekleşen kelebek hissiyle gülümsedim. Saçma olsun ya da olmasın beni kıskanıyordu ve oldukça içten bir şekilde bunu yapıyordu. Bugün tarafımca tasdiklenen bir şey daha vardı ki bu da Barış Alper kesinlikle bana karşı boş değildi.
"Seçsene İlkin" dedi Barış sesiyle beni asıl dünyaya geri döndürerek.
Bakışlarımı ondan alıp cama çevirdiğimde "ben şey alayım" dedim tercih yapmakta zorlanarak. "Limonlu alayım, çilekli ve vişneli."
İstediklerimi hazırlayıp adam külahı elime verdiğinde yemeye başlamıştım bile. "Sen de seçsene" dedim öylece beni izleyen Barış'a.
"Şart mı?" dedi bir umut şansını deneyerek.
"Şart yoksa" deyip satıcıya döndüm. "Al abi ben bunu yemiyorum çöpe mi atı-" deyip dondurmayı uzattığımda "tamam" dedi adama uzattığım elimi bana iterek. "Baş belası."
Zafer kazanmanın verdiği mutlulukla dondurmamı rahatlıkla yerken Barış Alper kendi için en uygun dondurmaya bakıyordu. "Limonlu al, limonlu" dedim arkadan destek vererek.
"Ben vanilyalı alayım" dedi en kötü seçimi yaparken.
"O da dondurma mı?" dedim küçümseyici bir tavırla.
Dondurmalarımız elimizde yan yana yürürken "seni çok masrafa sokmamışımdır umarım" dedim nezaketen.
"Sen beni istediğin gibi masrafa sokabilirsin" demesiyle yüzümde güller açarken "yeter ki bana bulaşma" diye eklediğinde o güller kuruyup soldu.
"Aşk olsun Barış. Az ağzın tatlansın istedim. Ne var bunda?"
"Bir öpücükle de çok güzel tatlanırdı aslında" diye kendi kendine mırıldanmasıyla adımlarım yavaşlarken olduğum yerde kalakaldım. Barış Alper durduğumu bile fark edemeden ilerlerken karnıma saplanan sancıyla ağzımdaki sol yanağımı şişiren koca dondurmayı zar zor mideye indirdim.
Yokluğumu fark etmesiyle arkasını döndüğünde öylece dikilmeme anlam veremez gibi "neden durdun?" diye sordu duyduğumdan bihaber şekilde.
Barış'ın çok normal bir şey söylermiş gibi tepkisiz haline karşın bahsettiği senaryo zihnimde canlandığında bedenime yayılan sıcaklığı dondurma bile alamazken "yok bir şey" dedim gözlerimi kaçırarak.