Stadyumdan çıkarken biri karşıma çıksa da telefonundan Elif'i arasam diye çevreyi kolaçan ederken şansıma tek bir insan dahi görünürde yoktu. Işık huzmeleri yalnızca belli yerleri aydınlattığından şu an resmen kör noktadaydım ve nereye doğru gittiğimi bilmiyordum. Arkamdan araba farlarının yandığına dair etrafı aydınlatan ışıkla yol vermek için kenara geçtiğimde ismimi seslenmesiyle arabadaki şahsa döndüm.
Aşina olduğum sesi çıkaramazken simasını görmek amacıyla eğildiğimde "Muzaffer" dedim amansız bir sevinçle.
Kendisi Galatasaray Voleybol takımının pasörüydü. Onunla ilk kez Galatasaray tesisinde tesadüf eseri tanışmıştık. Pek fazla sohbetimiz olmamasına rağmen konuşmamızdan sonraki ilk maçımda beni izlemeye gelmişti. Üstüme alınıyordum çünkü bir kez olsun onu tribünde görmemiştim. Aynı şekilde maçın bitimiyle ilk yaptığı şey beni kutlamak olmuştu.
"Eve mi gidiyorsun?"
Bir kurtarıcı edasıyla imdadıma yetişen Muzaffer'e yüzümdeki salak bir ifadeyle gülümserken "evet" diye atladım hemen.
"Gel bırakayım."
Beklenilen teklif geldiğinde talihsizliğimin bu seferlik yakamı bırakmasıyla rahat bir nefes vererek arabanın etrafından dolanıp yolcu koltuğuna geçtim. Emniyet kemerimi de taktığımda araç çok geçmeden hareket etti.
"Görüşmeyeli nasılsın?"
Parmaklarımı birbirlerine kenetleyip "iyiyim, sen?" diye sordum.
"Ben de iyiyim" dedi ve ortamda kısa bir sessizlik oluştu. "Ev ne tarafta kalıyordu?"
"Ana yolu geçelim tarif edeceğim."
Kısa kısa diyalogların bitimiyle sinir bozucu sessizlik bir kara delik misali bizi içine çekerken konuşmam gerektiğini düşündüm fakat aklıma ne konuşacağıma dair bir konu gelmiyordu.
"İyi kazandık" dedi Muzaffer bir anda. Başta aklım onda olmadığından sözünü kaçırsam da konvoylar ve kutlamalardan neyi kastettiğini anımsayabilmiştim.
"Evet, cidden öyle oldu."
Muzaffer sıkıntılı bir nefes alarak saçlarını karıştırırken sanki bana bir şey demek istiyor da nasıl demesi gerektiğini bilmiyor gibi bir hali vardı ya da bu sadece benim kuruntularımdı.
Pekala, değilmiş.
"Barış'ı izlemeye mi geldin?"
Onu hiç mi hiç ilgilendirmeyen konu hakkında bana pat diye sormasıyla ne diyeceğimi bilemezken sana ne dememek için dilimi ısırmak durumunda kaldım. Hayatımda söz hakkı olmayan insanların özel hayatımı sorgulaması kabul edeceğim bir şey değildi.
"Öyle bir şey yok" dedim zapt edemediğim sesim oldukça sert çıkarken. "Barış'la sadece arkadaşız."
"Sosyal med-"
"Hayranları bilmez gibi konuşma Muzaffer" dedim yüzümdeki zoraki gülümsememle. "Zamanında sizinle Efeler Sultanlar olarak az yakıştırılmadık."
"En azından bir futbolcuyla değil" diye homurdandı.
Allah aşkına şimdi Barış'ın futbolcu olmasıyla ne alakası vardı bunun? Söyleyiş tarzına bakılırsa çapkın olduğundan dem vuruyor zannımca. Konuyu uzatmak istemediğim için üstünde durmayıp evi tarif etmemle yolun geri kalanını voleybol hakkında keyifli sohbet ederek geçirmiştik.
Evin önünde durduğunda minnet dolu bakışımla "teşekkür ederim" dedim en içten şekilde. O olmasaydı şu an sokaklarda Elif'i bekleyeceğim diye perperişan haldeydim belki de.