"Prim için Barış'la olmadıysa bir şey bilmiyorum. Zaten bir bakıma Barış'la bu kadar tanındı. Kim bilir ne yaptı da aklını çeldi adamın."
"Elif yeter" dedim donuk bakışlarımı tavandan ayırmadan. Üç gündür bir kez olsun sosyal medyaya girmememe rağmen Elif sayesinde yorumlara girmeden hakkımda ne demiş olduklarını az çok biliyordum.
Yaşanan hadisenin üstünden üç gün geçmişti. Barış'ın hikayesini görmemle ona tek kelime etmeyip her yerden engellemiştim. Aynı gün Muzaffer de arayınca engelden o da nasibini almıştı.
Muzaffer'le anılmanın üstüne Barış'ın şapkamı paylaşması yakın takipçilerim tarafından anında fark edilirken yazdığı sözü de üstüne katarsak sevgililiğimiz resmen ilan edilmişti.
Seven kadar bir o kadar da Barış hayranı olup beni yanına yakıştırmayanlar olduğu için Barış'ın düşüncesiz tavrı linçlenmeme sebebiyet vermişti. Yakın zamanda büyük takipçili sayfalara da düşerken basın mensuplarının büyük bir kesimi etrafımda toplanarak baştan savma maç hakkımda düşüncelerimi alıp direkt asıl bana olan ilgilerini belirterek Barış'la ilişkim hakkında soracakları sorular şimdiden gözümün önünde canlanıyordu. Bu senaryonun kafamdan geçmesi bile bana kendimi değersiz hissettirip öfkeyle dolmama neden olurken yaşanması kim bilir nasıl hissettirdi.
Barış bu üç gündür her gün başka başka numaralardan ulaşmaya çalışmış, bağırış çağırışlarla konuşmak istediğini söyleyerek eve de gelmişti fakat kapıyı hiçbir şekilde açmamıştık. Öyle ki Elif'i üstüne salmamak için zor durmuştum.
Güvenerek verdiğim şapkamı ilk fırsatta aleyhime kullanarak bir hırs uğruna gözünü dahi kırpmadan herkesi harcayacağını daha ilk dakikadan belli etmişti. Barış asla hiçbir konuda güvenilecek biri değildi.
"İlkin'i saf bir şey sanarken şeytanın yaptığına bak. Saman altından nasıl da su yürütmüş bu zamana kadar."
"Duymak istemiyorum" dedim bitkin sesimle. Sol gözümden akan yaş şakağımdan kayarak saçlarıma karıştı. Kalbim paramparçaydı. Bir anlık siniri gözüne nasıl bir perde indirmişti de başka yol kalmamış gibi en aşağılık yola başvurarak beni ezip geçmişti. Aklım almıyordu. Bencilce davranışları ondan çok bana zarar veriyordu. Bunu görmüyor muydu?
Telefon ekranını kitleyip ben koltukta uzanırken karşıma dikildi. "Gör işte nasıl bir şerefsizle yola girdiğini. Güvenilmeyecek bir adam olduğunu hep biliyordum. Sırf senin heyecanını zedelememek için sevincine ortak oldum. Sana hiçbir zaman güven vermedi İlkin. Sevgisini hissettin belki ama güvenini değil. Bu ikisi çok farklı duygular. Güven olmadığı ilişkide sevgi olsa ne olmasa ne."
Yerden göğe kadar haklıydı. Şu kısacık zamanda hissettiğim sevgi kırıntısına dayanarak güvenmem en büyük hatamdı. Ceza olarak bedelini de en ağır şekilde ödemek zorundaydım.
Üç gündür hiç dokunmadığım Barış'tan gelen yaprakları kurumuş çiçeği eline alıp tiksinircesine baktı. "Ya senin neyine çiçek almak öküz? Önce bir insan olmayı öğren. Sonra çiçek alma evresine geçersin."
Kapının çalmasıyla derin bir nefes aldığımda ardından Barış'ın gür sesi duyuldu. "İlkin konuşmamız lazım."
Eliyle kırarcasına üst üste kapıya vururken Elif çiçeğimi orta sehpaya fırlattı. "Çok oldun artık sen" deyip kapıya gittiğinde kulpu kavradığında indirmesine izin vermeden aceleyle araya girdim.
"Elif sakın" dedim panik yaparak doğrulurken. "Bırak, çalar çalar gider."
"Son üç gündür hep böyle diyoruz da gitmiyor İlkin. Yüzsüz gibi gelmeye devam ediyor senin bu hayvanın."