21

1.6K 116 35
                                    

   Kader beni yine bu siktiğimin evine getirdi. Karanlık odada yatağa uzanmış bir şekilde duruyordum. Yazın gelmesinden artık pencere açılmadan durulmazdı. Yan dönüp pencereden dışarıya baktım. Gökte yıldız falan yoktu. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Uykum olsa bile kendimi zorlayarak gözlerimi açık tutmaya çalışıyordum.

   Andrei piçi hangi cehennemde bilmiyorum. Nerede olduğu çokta umrumda değil. Burada olmasa bile varlığı hissedilebiliyor. Sanki bir şey bana baskı yapıyor gibi hissediyorum. Kalp çarpıntısı ve nefes darlığı. Onu düşününce vücudumun verdiği doğal tepki bu.

   Ne yaşandı bilmiyorum ama dünkü olaydan sonra herkes diken üstünde yürüyor gibi. Tek öğrenebildiğim A kademe çalışanların hepsinin öldürüldüğü ve kimin yaptığını hala bulamadıkları. Ne kadar mafya olsalarda sanırım adamlarına önem veriyorlar. Kendi çetelerindeki hiyerarşiyi bilmiyorum ama A kademenin en düşük kademe olduğunu tahmin ediyorum. Yinede bunu kim yapmış olabilir ki?

   Elimdeki telefona tekrar baktım. Mesaj falan yoktu. Telefondaki saat yanlıştı. Sabrım taşmaya başlıyordu. Hiçbir zaman sabırlı bir insan değildim. Sabırsızlığım öfkeye dönüşmesi uzun zaman almadı.

"Siktiğimin mesajı." diye mırıldandım.

   İçimden telefonu alıp duvara fırlatmak gelsede yapmadım. Kendimi sakinleştirdim. Her an mesaj gelebilirdi. Umutsuzluğa düşmemeliydim.

   İç çekerek ayağa kalktım ve pencereye yanaştım. Pencerede demirlikler olmasa aşağıya atlamayı düşünebilirdim. Tabii Andrei'de bunu bildiği için beni bu odaya kilitlemişti. Etrafa baktım. Tuvalette ki ayna yerinden sökülmüştü. Etrafta silah olarak kullanabileceğim keskinlikte bir şey yoktu.

  Pencereden dışarı baktım. Burası iyi korunuyordu. Evde yalnızca ben kalmıyordum. En son kızkardeşi de buralarda takılıyordu. Alyona boynumdaki dövmeyi görünce pek bir tepki vermedi ama gözlerinin çinde küçümseyici bir parıltı vardı. Burada çalışan hizmetçilerden çoğu Rus kökenliydi ona rağmen sorduğumda kimse cevap vermedi. Sanki konuşurlarsa dilleri kopacak gibi bir halleri vardı.

   Tekrar derin bir nefes aldım ve telefona baktım. Normal bir tuşlu telefondan daha ilkek duruyordu. İçimi kaplayan şüphelerden kurtulmaya çalıştım. Belki de bu Doğu'nun bana oynadığı bir oyun bile olabilirdi. Bunu düşününce kendimi aptal buldum. İçten içe kendime kızsamda çok az seçeneğim vardı ve ben her şeyi olabildiğince kendi lehime çevirmeye çalışıyordum.

  Pencereden esen rüzgarı dinlerken elimdeki telefonun titrediğini hissettim. Telaşla telefonu alıp açtım. Kalbim küt küt atıyordu. Sanki yerinden çıkacak gibiydi.

  Telefonun ışığından gözlerime yansıyan harfleri tekrar ve tekrar okudum.

Hazır ol.

   Bu mesajdan başka anlamlar mı çıkarmalıyım? Demekki ortada bir plan vardı ve yakında gerçekleşecekti. Gerçekten kaçabilirdim. Bunu düşününce midemi bir heyecan ve karıncalanma kapladı. Yerimde duramayacak gibi hissediyordum.

   İçimdeki heyecan ve umut çığlıkları park eden arabanın sesiyle kesildi. Kafamı hafif dışarı çıkararak baktım. Andrei'nin park eden arabadan çıktığını gördüm. Bir an da gözgöze gelir gibi olunca ağzımdan kaçan küfür ile kafamı içeriye soktum.

"Hay sikeyim ya.."

   Beni görmediğini umut ederek telefonu çekmecelerden birine sakladım ve yatağa uzanıp yorganı başucuma kadar çektim. Uyuyor numarası yapmak en iyisiydi. Zaten yastığa kafamı koyar koymaz uyuyacak kadar uykum vardı. Ama içimdeki heyecan beni uyutmamakta ısrarcıydı.

SAPLANTI | BXB Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin