31

593 64 38
                                    

...

   Uçuş kaç saat sürdü bilmiyorum. Bütün yolculuk boyunca kafamda aynı şeyleri tekrarlamaktan uyuyakaldığımı fark etmemiştim. Garip bir şekilde huzurlu bi uyku uyumuştum. Vücudum o kadar çok enerji harcamıştı ki kabuslarımı süsleyecek şeyler üretmeye zaman bulamamıştı.

   Ve şimdi Moskova'nın soğuk havasını solurken bir başıma, parasız ve üstü başı yırtılmış bir şekilde dolanıyor. İnsanlardan hiç istemediğim bir ilgiyi üzerime çekiyorum. Burası Türkiye'den kesinlikle daha soğuk. Evet şuan donuyorum.

   Dişlerimin takırdamasına engel olmak için kendimi ısıtmaya çalışsam da nafile. Dışarıda durmak yerine herhangi bir markete girip kendimi soğuk havadan kurtarmaya çalışıyorum. Buradaki insanlar soğuk havaya alışkınlar.

   Siyah saçlı, yeşil gözlü ve buğday tenli halimle bir çok Rus'un yanında dikkat çekiyorum elbette. İnsanlar benimle göz teması kurmaya bile çekinir gibiler. Bende olsam bende aynısını yapardım.

  En azından uçağın lavabosuna girebilmiş ve elimi yüzümü yıkayarak kendimi daha az dikkat çeker hale sokabilmiştim. Profesyonel yardım almak pek fena olmazdı fakat şuan hiçbir imkanım yoktu.

   Ne dil biliyordum ne de birini tanıyordum. İnsanlarla İngilizce konuşmaya çalıştım. Hastaneye gidersem benden kimlik bilgileri isteyip ardından karakola sevk edeceklerinden şüpheliydim. Bu yüzden hiç ihtimal dahiline almadım.

  Kasiyerler artık boş boş markette durmamdan şüphelenmeye başlamadan önce küçük marketten dışarı çıkıyorum ve derin bir nefes alarak kalabalık sokaklarda yürüyorum.

   Aradan birkaç saat geçti. Benim için uzun saatlerdi diyebilirim. Hava da kararmaya başlıyordu. Hala bu yabancı ülkede nasıl hayatta kalacağım hakkında en ufak fikrim yoktu.

  Ara sokaklardan birine girdim ve duvara kendimi yasladım. Burnumun direğini sıvazlayarak gözlerimi kapattım. Koskoca ülkede annemi nasıl bulacağım? Dışarıda soğukta bir gün geçirebileceğimi sanmıyorum. Ayrıca açlık yavaş yavaş zihnime de vurmaya başlıyor.

   Karanlık ve terk edilmiş duran çıkmaz dar sokağın sonuna doğru baktığımda yerde yatan birini gördüm. Yatmaktan çok oturuyordu. Evsiz yaşlı bir adamdı işte. Onu biraz fazla incelemiş olmalıyım ki gözlerimiz kesişince refleks olarak başka tarafa baktım. Fakat adam hala bakmaya devam ediyordu. Rahatsız olmaya başlayınca başka bir yere geçmeye karar verdim.

  Her şey gayet normaldi. Ta ki adam bir anda parmaklarıyla beni gösterip Rusça bir şeyler söylemeye başlayana dek. Kelimeleri tam söyleyemiyordu. Saldırgan değildi. Tam tersi gerilerek duvara çarptı ve kaçacak yer aradı. Donakalmış bir şekilde onu izliyordum. Gözlerindeki korkuyu soğuktan donmuş iliklerime kadar hissettim.

   Bir an önce oradan uzaklaşmak sorunu çözmeyecekti ve aradığım cevaplara ulaşamayacaktım. Onun yerine adamı daha da kıstırarak üzerine doğru yürüdüm. Adam korkudan bir şeyler gevelemeye başlıyordu. Elleri ve ayakları titriyordu. Ona yeteri kadar yakın olduğumu düşündüğüm bir mesafeden sonra eğildim.

   Aslında gevelediği şeylerin Rusça olmadığını o an anladım. Çünkü adamın dili kesilmişti. Bu kandondurucu görseli hafızamdan silmek istedim. Yutkunarak işaret parmağımı ağzıma götürüp ona sessiz olması için işaret yapsam da beni dinlemiyor gözlerindeki korku daha da büyüyordu.

   Fazla içmekten olan içkici göbeği ve keçeleşmiş sakallarıyla çok zavallı duruyordu. Yüzünde yer yer kızarıklıklar ve kesikler vardı. Çıkardığı sesler anlamsız olmasına rağmen durmuyordu

SAPLANTI | BXB Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin