Bölüm 19: Tehlikeli Oyun

189 16 6
                                    

Vote atmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

19. BÖLÜM: TEHLİKELİ OYUN

Villanın önünde dururken kalbimin atışlarını kulaklarımda hissettim. Soğukkanlı olmak gerekiyordu. Bizi tuzağa çekmeye çalışıyorlardı. Ama bu oyunda bende onların oyunları kadar tehlikeliydim.

Yanımdaki Cesur'un sabırsız nefes alışları dikkatimi dağıttı. "Ne bok yemeye geldik, Ateş? Bu işin kokusu çıktı," dedi, göz devirmeden önce etrafı kontrol ederken.

Sesi her zamanki gibi gergindi, ama bu kez altında bir şeyler gizliydi. Bi haksızlık sezmiş olabilirdi. Haklı olabilirdi ama şu an bir şey fark etmezdi. Bir yola çıkmıştık ve buradaydık. Gerisini düşünmek sadece zaman kaybıydı.

"Hatırlıyorsun, değil mi?"  diye başladım. "Mesajda ne yazıyordu: 'Yalnız gelmeyin' Bu bir uyarı değil, açık bir tehdit. Bunu yapan beni tanıyor. Ve beni tanıyorsa sizide tanıyor."

"Beni tanıyorsa, zaten amına koyayım, olay çıkarmadan bırakmaz," dedi Cesur, ellerini cebine sokup sigarasını çıkarırken. "Ertuğ gelseydi bari. Bu işte bir maytap var, bizde patlayacak."

Bahadır'ın ve Ertuğ'nun yokluğu büyük bir boşluk yaratmıştı. İkiside, işi şansa bırakmaz planlı hareket ederdi. Ama şu an sadece ikimiz vardık. Güvenebileceğim tek kişi Cesur'du ama o bile sinirlerine yenik düşebilirdi. Bu oyunda duygulara yer yoktu.

"Eğer bir şeyler ters giderse... Ne yapacağını bilmiyorsun, değil mi?" dedim, gözlerimi Cesur'a dikerek.

"Siktir et, Ateş'im. Hadi dalalım şu villaya, ne halt olduğunu görelim,"
dedi Cesur, sigarasını ayağıyla ezerken.

Bende gitmek istemiyordum ama o anda beklemenin anlamı yoktu. Villanın arka girişine doğru ilerledik. Kapı açıktı ve içeriden ışık sızıyordu. Bu, tipik bir tuzaktı ama başka çaremiz yoktu. Kapıyı itip içeri girdik.

Solonun ortasında kocaman bir masa, masanın üstünde yanıp sönen mumlar vardı. Duvarlarda eski tablolar asılıydı, yer yer dökülmüş duvar kağıtları ve yılların tozunu alan mobilyalarla tamamlanmış bu ortam, bir zamanlar zarif bir görkeme ait gibiydi.

Cesur, arkamdan kaslarını kasarak gelip etrafı süzdü.  "Burası film seti mi lan? Neredeyiz biz?"

"Sessiz ol, bir şey duyuyorum," diye fısıldadım, dikkat kesilerek.

Bir tıkırtı, yerin altından ya da başka bir odadan geliyordu, hiçbir fikrim yok.
Ses, nereye gittiğimizi bilmiyormuşuz gibi, bizi kendine çekmeye çalışıyordu. Tüylerim diken diken oldu. Bu iş, her zamanki gibi değildi..

"Hadi şu pislikleri temizleyelim," dedi Cesur, elini belindeki silaha koyarak.

Tam o sırada, kulakları sağır eden bir patlama sesi yükseldi ve tüm villa sarsıldı. Önümüzdeki camlar bir anda patlayıp paramparça oldu. Cesur, beni hızla kenara itti, cam parçaları üstümüzden uçuştu.

"Amına koyayım, tuzak bu!" diye bağırdı Cesur, beni sarsarak. Ama zaten biliyorduk bunun tuzak olduğunu?

Kendimi toparlamaya çalışırken, villanın etrafını saran ateşi fark ettim.

Dejavu?

Her yer yanıyordu. Sanki cehennemin ortasında kalmıştık. Dışarı çıkış yolumuz kapanmış, ateş çemberine hapsolmuştuk.

"Nereye kaçacağız, Ateş?!" diye bağırdı Cesur, kendini ve beni korumaya çalışırken.

En azından böyle durumlarda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. "Mutfağa! Mutfağın kapısından çıkalım!" dedim, içime beni artık rahatsız etmeyen dumanı çekerek.

Cesur, küfürler savurarak elimi tutup mutfağa koştu. Ancak mutfağa girince içeride yalnız olmadığımızı anladık. İki adam, ellerinde silahlarla kapıda bekliyordu. Bu tuzağı kimin yaptığı belli. Celal beni iyi tanıyor. Bizi gördüklerinde, ateş açmaya başlamışlardı. Kafamdan hızla planlar ve senaryolar geçmeye başlamıştım ki silahları bize doğrulttular.

"Yat yere!" diye bağırdı Cesur, adamlara ateş ederek.

Hızla yere atıldım, mermiler havada uçuşurken bir an bile duraksamadım. Saniyeler sonra Cesur'da yanıma gelmişti ama adamlar hala ateşliyorlardı. Artık bildiğim bir şey vardı: bu devirde anneyede babayada güven olmazdı.

Bir fırsat bulduğumda, döndüm ve en yakınımdaki adamın silahına tekme attım. Silah elinden fırlarken, Cesur hemen toparlanıp diğer adamın üzerine atladı. İkinci adamda devrildiğinde Cesur hala adama bağırıyordu. "Orospu çocuğu! Ne bok yediğinizi sanıyorsunuz?"

"Cesur! Dur!" diye bağırdım, ana Cesur adama ardı ardına yumruk atmaya devam etti.

Tam o an, kapıdan başka bir adam girdi. Silahını doğrultmuş gözleri öfke doluydu. Buda onlar gibi Celal'in adamı olmalıydı. Hızlı davranıp içeriye giren adamın bileğine kayıp düşmesini sağladım. Adamın başına silah dayayıp boynundan yere yapıştırdım. Ben adamı yakaladığımda, Cesur'un hala durmadığını fark ettim. O an içimdeki öfke kabardı.

"Dur dedim!" diye tekrar bağırdım. Cesur bu kez durdu. Adamın yüzü tanınmayacak haldeydi.

"Neyse, hallettik işte," dedi Cesur, hızla ayağa kalkarak. "Şimdi çıkalım buradan. Ateş her yere sıçrıyor."

Adamı tam vuracakken fısıldadı. "Behzat Balkan'ın selamı var." Kim? O kim be?! Tereddüt etsemde adamı sadece bayıltmakla kaldım.

Dışarı çıkmamız gerekiyordu. Mutfak kapısını zorlayarak açtık. Ateşten yapılmış çember villanın etrafını çevrelemişti. Köşedeki yangın tüpünü Cesur'a fırlattım. Bu işin peşini bırakmayacaktım. Ayla ve Celal'e hak ettiklerini vericektim. Üstelik Bahadır'ın intikamınıda Ayla'dan misiliyle beraber alıcaktım.

Etrafımızı çevrelemiş yanıp sönene ateşlere bakarken gözlerimi kısmıştım. Bu işin bitmediğini biliyordum. Ateşin içinden çıkmıştık ama bizi daha büyük bir cehennemin beklediğini hissediyordum. "Bu daha başlangıç Cesur," dedim, yanan villaya bakarken.

"Ne zaman bitecek bu lanet oyun, Ateş?" dedi, nefes nefese.

"Biz istediğimizde," dedim kararlılıkla. "Biz istediğimizde bitecek."

🎬 Kestikk

Kısa oldu ama biraz yoğunum..

Vote atmayı unutmayınnn

KİMİM BEN? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin