Bölüm 3 - Tesadüf

241 11 0
                                    

Güzel bir kahvaltıdan sonra annemle beraber sofrayı toparlamış ve bulaşıkları makineye yerleştirmiştik. Şimdi de hemen hemen her sabah yaptıkları balkon keyfini yapmaları için onlara kahve yapıyordum. Kahveleri yapıp götürdükten sonra;

"Ben bugün biraz babaannemin kafeye uğrayayım diyorum. Hem biraz kuzenlere yardım ederim hem de babaannemi görürüm, daha sonra da zaten eve gelip hazırlanıp Burcu ile maça gidicez." 

"Olur kızım, hem babaannen de sevinir. Hatta ben bırakayım seni istiyorsan şirkete uğrayacağım zaten."

"Yok baba sağ ol, kendi arabamla gitmek istiyorum. Hem belki alışveriş de yaparım." 

"E tamam o vakit. Selam söylersin babaannene. Bir ihtiyacı falan var mı bir ağzını da yoklayıver kızım. Karadeniz inadı var onda, ihtiyacı olsa da söylemez."

Annem babamın bu lafı üzerine hemen araya girip;

"Söyleyene bak, sanki kendi inatçı değil."

Babamın yandan bakışlarının üzerine ortamdan tüymem gerektiğini anlayıp çifte kumruları yalnız bıraktım..

"Hadi ben hazırlanıp çıkıyorum, size iyi atışmalar."

Hemen odama geçip altıma haki yeşili kargo pantolon, üzerime de beyaz bir tişört giyindim. Saçlarımı da sıkı bir at kuyruğu yaptım. Daha sonra aynanın karşısına geçip hafif gündelik bir makyaj yaptım ve birkaç aksesuar taktıktan sonra artık hazırdım. 

 Yanıma krem rengi bez bir çanta alıp içine gerekli eşyaları doldurdum. Daha sonra aşağıya inip Pamuğun mama ve su kaplarını kontrol ettim, arabanın anahtarlarını aldım ve beyaz spor ayakkabılarımı giyinip evden çıktığıma dair annemlere seslendikten sonra asansöre bindim ve giriş katına basıp asansörün inmesini beklemeye başladım. Kapılar açılınca asansörden indim ve arabaya doğru yürüdüm. Markete gitmek dışında uzun zamandır sürmediğim arabam temizdi ama içimde sanki yeni almışım da ilk kez sürecekmişim gibi bir his oluşmuştu. 

Hemen kilidini açıp içine bindim ve çalıştırıp telefonu bluetooth ile arabaya bağlayıp playlistlerimden birini açtım ve kafeye doğru sürmeye başladım... En sevdiğim şarkılardan biri çalıyordu... 

 "Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun

Beraber olamayız, benim gibi biliyorsun

Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım

Sen kendi dünyanın toprağında büyüyorsun" 

Bir iki tane daha Sezen Aksu şarkılarından dinledikten sonra kafeye yaklaştığım için şarkıyı durdurmuştum. Birkaç dakika sonra da zaten kafeyi görüp, arabayı kafenin karşısında bulunan otoparka park ettim ve çantamı alıp arabadan indim. Arabayı kilitleyip karşıya geçmeden önce uzaktan kafenin tabelasına baktım; Efulim... 

Kafe; babaannemin babamla amcamın işletmesi için satın aldığı bir yermiş. O zamanlar babamla amcamın parası denkleşmediği için kafeyi babaannem satın almış ve babamla amcama satarlar korkusundan güvenmediği için kendi üzerine almış. Aradan biraz zaman geçip babamla amcamın kafeyi güzel işlettiğini görünce de notere gidip; ben öldükten sonra bu kafe iki oğluma da eşit şekilde bölünerek devredilecek diye kağıt hazırlatmış. Ahh şu Karadeniz ihtiyarları. 

Kafe ilk açıldığı zamanlarda kahveymiş ama sonradan yeğenlerimle ben dünyaya gelince kafeye çevirmek istedik. Babamla amcamda şirket olayına giriştikleri ve kafeye bakacak başka birilerini bulmaktan yana birçok sıkıntı yaşadıkları için kafeye yeğenler olarak sahip çıkmamız koşuluyla kabul ettiler. Üç yeğen olarak - ki gerçi biri yurt dışında yaşadığı için çok nadir geliyor İstanbul'a- kafenin tüm sorumluluğunu üstlenmiş, hem kendi mesleklerimizi yapıyor hem de kafenin işlerinin peşinde koşturuyorduk. Bizlerde babamlar gibi başka birilerini çalıştırıyorduk ama onlar gibi bu konuda beceriksiz değildik. Çalışanlarımızı sıkı denetliyor ve çalışan-patron ilişkilerine çok dikkat ediyorduk. Hem çalışanlarımızı mutlu ediyor hem de karşılık olarak biz mutlu oluyorduk. 

EfulimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin