8-) UFAK BİR MESELE

116 17 1
                                    

8. BÖLÜM: Ufak Bir Mesele

Ben sana geldim Denizin Oğlu. Bir başkasına değil. Kalıcı değilim ama senin için geldim. Gideceğim ama senden asla gitmeyeceğim.

İlahi Bakış Açısıyla

Sevgi tatmayan kalpler aşkı, sevdayı tanımazdı. Bilemezdi. Anlayamazdı. Yabancı gelirdi ona. İnsan bilmediğinden korkardı, garipserdi. Kalp de böyleydi aslında. Bilmediğinden korkar, garipserdi. Bu güzel bir duygu olsa da böyleydi çünkü kalp insana kendisinin kim olduğunu gösterirdi.

Özgür, Gülşah'a karşı her yalan söylediğinde kendisine defalarca kez vurmak istiyordu. Kendisinden nefret etmeye başlıyordu ancak bunu onun için yapıyor oluşu da bir gerçekti. Gülşah'ın alacak olduğu her bir nefes bu yalanlara bağlıydı. Güvenemezdi. Kimseye güvenemezdi. O yüzden de yanından ayıramıyordu.

Aynadaki yansımasına bile güvenmeyen biriydi Özgür. Bir başkasına güvenip de canını emanet edemezdi. O yüzden de yalandan başka çaresi olmuyordu. Kendi çapında haklıydı ancak Gülşah için bu böyle karşılanmayacak gibiydi. Bu daha başlangıçtı. Asıl hikaye daha yeni başlıyordu.

"Bir kere ya çok değil bir kere söz dinle. Havale mi geçirmek istiyorsun? Amacın ne senin?" Özgür'ün sesi fazla sertti ancak Gülşah o kadar çok titriyordu ki onu umursayamıyordu bile. Cevap gelmediğinde Özgür kendi yöntemleriyle üzerindekileri kaldırmıştı.

"Y-apma, ç-ok soğ-uk." Gülşah her ne kadar karşı çıksa da gücünü bile gösteremiyordu. Özgür ise elini yeniden anlına yasladığında ateşinin daha da arttığını anladığında ağzının içinde bir küfür söylemişti.

"Bak, eğer böyle inat etmeye devam edersen git gide daha da üşüyeceksin. Eğer artık üşümek istemiyorsan uslu bir kız olup benim sözümü dinle." Ne diye inat ediyordu ki zaten? İnat etmenin sırası mıydı?

"U-umrum-da değ-il. He-men ba-na o-nu v-ver." Gülşah'ın sesi o kadar cılız çıkıyordu ki duyulmayacak derecedeydi. Her ne kadar sıkı sıkıya tutsada Özgür ellerinde alabilmişti battaniyeleri. Buna izin vereceğini düşünmesi büyük aptallıktı zaten.

Özgür ise kararlıydı. Asla almasına izin vermeyecekti ve ateşini bir şekilde düşürmesi gerekiyordu. Eline aldığı bezi sehpanın üzerindeki suya batırıp sıktı ve ilk önce Gülşah'ın ellerini sildi ardından yüzünü ve boynunu. Gülşah'ın gözleri kapanmaya yüz tutmuş gibiydi. Hastaneye götüremezdi, götürebilir miydi? Hayır götüremezdi. Satana'nın onu bulmaması gerekiyordu hele ki kaçtığını bildiği halde onu asla oraya götüremezdi.

Eli ayağı bağlanmış gibi hissediyordu Özgür kendisini. Ne elinden bir şey geliyordu ne de yardım edebiliyordu. Ne yapması gerekiyordu ki? Gülşah ise kendisini kanıtlamak istermişçesine ayağa kalkmaya çalışsa da Özgür ona izin vermeyip geri yerine oturtuyordu. Ateşi vardı. Halsizdi. Ancak yine de inat etmeye devam ediyordu. Bir insan ancak bu kadar inatçı olabilirdi.

"Yahu otur yerine. Zaten sımsıcak olmuşsun, niye rahat durmuyorsun? Sana söylediğim tek bir şey var o da yerine oturup dinlenmen. Ben sana bu konuda yardımcı olacağım zaten." Gülşah'ın yüzünün düştüğünü gördüğünde daha kibar bir üslupla sözlerine devam etmişti. "Bak amacım sana zarar vermek değil ki artık bunu anlamış olman gerekiyor diye düşünüyorum."

"B-bili-biliyorum. Za-ten s-senden k-kork-muyorum." Hala titriyordu ve Özgür hala elinde o bezle elini, yüzünü, kollarını siliyordu.

Sahi eğer Gülşah Özgür'ü gerçekten tanısaydı da ondan korkar mıydı? Yoksa korkmaz mıydı? Ona yardım eden birinden korkmaması gayet normaldi ama Özgür'ü gerçekten tanıdığında yine aynı şeyleri hissedebilecek miydi?

AHŞENAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin