17-) DURMUŞ SAAT MİSALİ

155 29 0
                                    

17. BÖLÜM: Durmuş Saat Misali

İnatla bir renge tutulmuştu bir yürek

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnatla bir renge tutulmuştu bir yürek. Sanki ondan başkası ona haram gibi geliyordu. Sevda buydu ya. Takılı kalmıştı durmuş bir saat misali.

Umut ediyordum, inat ediyordum ve direniyordum ancak yine de hiçbir sonuç bulamıyor tekrar tekrar başa dönmek zorunda kalıyordum. Yorulmuştum hem de bu kadar kısa sürede yorulmuştum. Düşmekten dizlerimin sızısını en derinlerimde hissederken bile ağlamayı kendime yasaklamak istemiştim. Ama olmuyordu işte. Her seferinde yeniden akıyordu gözyaşlarım.

Annesi Utkan'ı alıp gitmişti. Bana karşı tek bir kelime bile etmemişti ancak ben bu tarz davranışlara alışıktım. O yüzden pek de zor olmuyordu benim için. Hâlâ oturduğum yerden kıpırdamadan dururken başımı ağacın gövdesine yaslamıştım. Ne Utkan'ın dedikleri aklımdan çıkıyordu ne de onun dedikleri.

Bahçeden içeriye giren arabanın sahibini ise çok net tanıyordum. Sonunda gelmişti ve ben kendime söylediğim gibi yerimden hiç kalkmamıştım. Dizlerimi karnıma doğru çekmişken ağacın gövdesine yaslı başım sayesinde kendimi çok yormuyordum. Gözlerimi yumduğumda arabadan indiğini çıkan sesler ile anlayabilmiştim. Uyuyor numarası yapsam acaba yer miydi?

Başımı biraz daha omzuna doğru yatırdığımda adım seslerini duyuyordum. Deniz kokusu bana yaklaştıkça sanki bende ona doğru adımlar atmak istiyor gibiydim. Deniz kokusunu artık en yoğun bir şekilde aldığım sırada kulağıma bir şeyler fısıldadığını duymuştum. "Hiç kimse uyurken gözlerini sıkmaz Maviş Prenses." Havalandığımı hissettiğimde bile uyuyor numarası yapmaya devam ediyordum ancak bu sefer gözlerimi fazla sıkmak yerine sadece kapatmıştım.

Salaksın Gülşah hem de çok fazla salaksın işte!

Buram buram deniz kokusunu solurken kendimi sanki en güvenli olduğum yerdeymişim gibi hissediyordum. Ben eve götüreceğini düşünürken kendimi arabanın içinde bulmuştum. Bunu ise kapı kapanma sesinden anlamıştım ancak yine de hiçbir şekilde hareket etmiyordum. Başımı koltuğun baş kısmına yaslarken uyumadığımı anlamasına rağmen ona karşı uyuyor numarası yapmamın ne kadar saçma olduğunu anlamıştım.

Direksiyona geçtiğinde gülme sesleri duyuyordum. Gülüşü de çok güzeldi. "Bu ikinci oluyor Mavi Gül ama sen bilirsin." Yayla evinden buraya gelirken yine uyuyor numarası yapmıştım. Bana ondan bahsediyor olmalıydı. Beni gören kişi uyuduğuma yüzde yüz inanır mıydı bilmem ama daha onunla birkaç günümü geçirmeme rağmen beni Fırat'tan bile daha iyi tanıdığını düşünüyordum. Bana bu hissi veren oydu, böyle düşünmeme o sebep olmuştu.

Çok fazla geçmeden arabanın hareket ettiğini anlamıştım. Arabanın içi deniz kokuyorken istemsizce dudaklarımın kenarları iki yana, yukarı doğru kırılmıştı. Deniz insanı rahatlatırdı, deniz insana can verirdi. Ben Karadeniz'e sığınmıştım. Ondan yardım istemiştim. Karadeniz ise bana onu vermişti. Yani bu beni sevdiği anlamına mı geliyordu? Ben kendimi Karadeniz'e sevdirebilmiş miydim?

AHŞENAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin