2-) DENİZ KABUĞU

152 23 31
                                    

2. BÖLÜM: Deniz Kabuğu

Yaşamak denilince sen, nefes delince yine sen geliyorsun aklıma Denizin Oğlu.

Gülşah Mina Dinçer'den

Şimdi ki Zaman (İzmir)

Umarım diyordu içimdeki ses umarım rüyalarım yine doğru tutmaz. Nedense son günlerde gördüğüm tüm rüyalar tutuyordu. Elimdeki birkaç poşet ile market alışverişi yine ve yine bana kalmıştı. Evin tüm bu işlerine annem ya da babam koşacağına annem hep beni gönderiyordu.

Aslında pek de şaşırmamak lazımdı çünkü ben bu tarz şeylere çocukluğumdan alıştırılmıştım. Ablam tıpkı bir leydi gibi yetiştirilirken ben annem tarafından bir savaşçı misali yetiştiştirilmiştim.Bunu çok kez duymuştum kimi kızlar savaşçı kimisi prenses olurdu. Ablam babamın prensesi bense annemin savaşçısı olmuştum.

Savaşçılık diyince belki akla gelen ilk şey annem için savaşmam olurdu ancak hayır. Benim hayatım bu değildi. Tek doğru yönü annemin beni kendi için yetiştirdiğiydi ancak aynı safta değil karşı karşıya olmaktı onun istediği.

Ah diyorum bazen. Ne olurdu babamın kızı olsaydım. Ölmezdim ya o zaman.

Ellerimi ağrıtan cinsten olan poşet poşet meyve sebzeleri annem daha Trabzon'a gitmeden ne yapacaktı merak ediyordum doğrusu çünkü gitmemize çok fazla zaman yoktu. Ablamın düğünü için Trabzon'a gidecektik çünkü damadımızın memleketinde olmasını ablamda çok istemişti.

Telefonumdan gelen ses ile dikkatim dağılmış ve tüm onca yük arasından bir de telefonu çantamdan çıkarmakla uğraşmıştım. Doğrusunu söylemem gerekiyorsa bu çok da kolay olmamış beni bir nebzede olsa zorlamıştı. Tüm poşetleri sağ elime aldıktan sonra dengem şaşmıştı ancak arayan kişinin Fırat olduğunu görünce telefonu yeniden çantama atmak gelmişti içimden.

Bu çocuğun benden uzak durması için illa onu azarlamalı mıydım?

Tam kapatmış çantaya atıyordum ki ikinci bir zırıldama sesi ile içimden türlü türlü küfürler türetmek gelmişti ama sakin kalıp ikinci kez kapatmıştım.

Üçüncü kez ararsa engeli çakarım!

Yeniden çantama atmak için hamlede bulunduğumda zırıldama sesiyle telefonu sessize alıp çantama atmıştım. Engellemeyle şimdi uğraşamazdım zaten bugün yeterince üşengeçliğimi hiçe saymıştım yeni bir vakayı daha görmek istemiyordum.

Gördüğüm rüya yine takılmıştı aklıma. Tam olarak değil ama az çok aklımdaydı, anmak istemeyeceğim bir rüyaydı çünkü fazlasıyla gerçekçiydi ve beni korkutan cinstendi. Tabii beni korkutan ikinci bir diğer şeyse rüyalarımın gerçeğe çıkmasıydı. Bu hem korkutucu hem de düşündürücü bir şeydi.

Hiç görmediğim kadar yeşillik vardı etrafımda ama tam olarak nasıl bir şey olduğunu hatırlamıyordum. Kıpkırmızı elbisemin eteklerini ellerimle yukarı kaldırıyor, ayaklarıma dolanmasına engel olmaya çalışıyordum.

Sonra birden bir şey olmuştu. Çıplak ayaklarımın değdiği soğuk toprak yerini kor ateşe bırakmış gibiydi. Ayaklarımın altının yandığını hissediyordum ancak yine de hiçbir şey yapamıyor tam tersi hala koşmaya devam ediyordum. Acımı hissediyordum ancak buna rağmen duramıyordum. Nereye gittiğimi bile bilmez bir şekilde sadece bana açılan kollara koşuyordum ancak karşımdaki her kimse siması oldukça puslu gözüküyordu.

Beklenmeyen bir an değildi benim için çünkü hayatım bile aksiyon doluyken normal bir rüya benden beklenmezdi. Daha doğrusu ben kendimden beklemezdim çünkü ben yani Gülşah Dinçer yani annesinin savaşçısı ellerinde topladığı çiçekler yerine gözlerindeki yaşlar olan kızdım. Ben kendimden en fazla ne bekleyebilirdim ki? Döktüğüm gözyaşının bile yere düşmesine izin veremiyordum ama dik durmakta da hep en çok zorlanan ben oluyordum.

AHŞENAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin