Dün gece eve geldiğimiz gibi uyuya kalmıştım. Şimdide yeni uyanmış pijamalar ile mutfakta Diego'nun dünki olanlara sinirlenmesini dinliyordum.
"Hayır,anlamıyorum. Sürekli peşimizdeler." İsveçlilerden bahsediyordu büyük bir ihtimalle. Kafam hâlâ acıyordu. Öldürmek istiyorlarsa lütfen acısız yapsınlar.
Ocağın başında garip bir yemek yapan Luther sordu. "Kim?" Daha hepimize saldırmamışlardı sanırım. "O Hollandalı piskopatlar." İsveçli olması lazımdı ama sen bilirsin.
"Onlar İsveçli , gerzek herif. Bu zaman çizgisine zarar vermeden bizi öldürmek için tutulmuşlar." Arkamda duran Five konuştu.
( İkinci sezonu yazarken Five ve Lorelai uzaklaşmış gibi geldi öyle mi sizcede )
"Ama neden şimdi?" Cidden daha öncesinde hiç saldırıya uğramamıştım. "Sen buraya gelene kadar üç ay kafam rahattı." Deli hastanesinde nasıl kafan rahat olabiliyor.
"Evet, ben de bir yıldır buradayım , kimse bana bulaşmamıştı." Five'ı savunmaya geçtim. "Belki de diğer türlü de zaman çizgisini bozduğunuzun yeni farkına varmışlardır. Malum biriniz başkana kafayı takmış birinizde mafyaya korumalık yapıyor." Five hak verircesine kafasını salladı.
"Benim suçum olsa bile , ki değil. Dünyanın sonuna altı gün var." Nefesimi verip Five'a döndüm. "Kapatma tuşun yok mu?" Sayaç gibi resmen. "Maalesef." Gıcık sırıtışı ile cevap verdi ve sonrasında lafına devam etti. "Babama en yaklaştığımız an konsolosluğun girişindeydi."
Luther kafasını yaptığı garip yemekten kaldırdı. Garip yemek dediğimde bir sürü yumurtaydı. Yumurta başlı başına garip.
"Gerçi...Bu tam olarak doğru değil." Gene ne yapmıştı?
"Nasıl yani?" Five Luther'a yaklaşarak sordu. "Ne bok yedin Luther?" Umarım Luther başka bir evrende babanı bu kadar sevmiyorsundur.
"Onu gördüm."
⚡
Benim çok akıllı kardeşim gidip babama 'Merhaba baba ben senin oğlunum.' demiş. Babamda kısaca bunu kovmuş.
Luther'ın anlattığına güldüğüm sırada Diego konuştu. "Çok zavallısın." Luther önündeki yumurtayı yerken konuştu. "En azından gelip beni deşmedi."
"Adam senin ciğerini deşmiş kardeşim." Baya deşmiş. Luther Diego'ya hak verircesine bir ses çıkarttı.
Five'ın yüzündeki ifade ise ben bunlarla nasıl kardeşim der gibiydi. "Evlatlıktan çıkamazsın Five , çok geç." Five söylediğime yüzünde bir hayal kırıklığı ile kafa salladı. "Maalesef."
"O benim bornozum mu?" Orada olduğunu fark etmemiştim bile. Elliott çok korkutucuydu. Sonrasında gözleri bana döndü. "Ve benim tişörtüm?" Dün odada bulduğum ilk şeyi üzerime geçirip kendimi yatağa atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Electric Girl • F. Hargreeves
Fanfiction1 Ekim 1989 saat 12'de dünya genelinde 44 kadın doğum yaptı. Bu kadınlardan hiçbiri o sabah hamile bile olmadığından dolayı bu olay çok sıra dışıydı. Eksantrik milyarder ve maceraperest Sir Reginald Hargreeves , çocuklardan başarabildiği kadarını b...