acı aşka dahildir

1.3K 122 136
                                    

Günümüz

İstanbul, Sarıyer

"Mutluluğun kıymetini yalnızca acıyanlar bilir."


Yazar'dan,

"Kendinize iyi bakın çocuklar." Belinda Hanım, gecenin ilerleyen saatlerinde Barış'ın hastaneye dönmesiyle buradaki görevini tamamlamış, eve dönmek için bir taksi çağırarak artık kendi evladı gibi olmuş çocuklarına veda etmişti. Bade, kadına bir kez daha sarıldı teşekkür maiyetinde ve ardından bir süre el salladı. Nefesleri biraz daha düzene bindiğinden ve akciğerlerindeki tehlikeyi atlattığından ayakta durabiliyordu artık solgun kız. Yine de sevgilisi kendisinin soğuk belini bırakmadığında, hissettiği güvenle ona yaslanmaktan geri durmadı. Böylece hissettiği boşluğu da bir nebze olsun doldurabiliyordu hem. "Bu kadar yiyeceği kim yiyecek Barış?"

Odaya girdiklerinde karşısındaki poşetlere söylenmeden edemedi Bade. Yine de yatağına yerleştiğinde bırakmadı avuçlarını saran koca eli. Barış ise acıtmadan kızın elini sıkarak gülümsemekle meşgul etti kendini. "Sabaha kadar yemen lazım. Zayıfladın iyice." Kızın vücuduyla alakalı hiçbir problemi yoktu aslında ancak bünyesinin zayıfladığını yoldan geçen biri bile fark edebilirdi. Bu, Barış gibi büyük bir adamın endişelenmesi gereken önemli bir noktaydı.

"Sadece yatabilir miyiz?"

"Önce şu sandviçlerden yiyeceksin. Sonra kucağımda uyuturum seni, söz." Velhasıl kelam, oğlanın dediği gibi de oldu. Güç bela bir tane sandviç yiyen ve bol bol su içen Bade, en sonunda hasta yatağında Barış'ın kucağına uzanmış, gözlerini karşıdaki tabloya dikerek sessizliğe gömülmüştü. "Bizimkiler bir şey dedi mi?" Kızın siyah saçlarını nazikçe okşarken karanlıkta sessizce mırıldandı oğlan. "Bir saate varmış olurlar."

"Ne?" diye doğrulmaya çalışsa da Bade'ye izin vermedi Barış, onu yeniden göğsüne yatırıp gülümsedi. "Hep birlikte gelmeye karar vermişler. Üç gün kalıp dönecekler. Sen de dinlenirsin hem diye ses etmedim." Kızın oflamasına bakılırsa, dinlenmek doğru bir kelime değildi.

Bade de, tıpkı Barış gibi aylardır severek yaptığı işini aksatıyordu. Bu akşam yılbaşı gecesi için restoranda olmalı ve en iyi yaptığı şeyi, yani yemeğini yapmalıydı ancak aylardır sıklıkla olduğu gibi yine izin kullanmak zorunda kalmış, Mehmet Şef'in gözünden düşme korkusuyla kaplanmıştı. Belinda Hanım'ın dediğine göre Mehmet Bey de kendisi için oldukça endişelenmiş ve hiç sorun çıkarmamış olsa da, kadıncağızın kızı teselli etme dürtüsünden kaynaklı da olabilirdi bu lafları. Tam da bu sebeple Bade rahat olmak yerine stresli, dinleniyor olmak yerine kendini yorma halindeydi şimdi de. Diyecek bir şey bulamayınca keyifsizce, "Mahkeme?" diye sordu sevgilisine.

"Uzun yıllar gün yüzü göremeyecekler."

"Orkun?" Barış'ın kasları gerildi yavaşça. "Niye özellikle onu merak ettin?" Aslında bir sebebi yoktu, Bade hâlâ onun bu işin içine girmiş olma sürecini anlamlandıramıyordu yalnızca ve sanki bu, bir şakaymış gibi gelebiliyordu kıza zaman zaman düşündüğünde. Ne de olsa Orkun her zaman silik bir tip olmuştu lisede ve bunca sene sonra böylesine büyük bir darbeyi vurabilmek için çok cesaretlenmiş olması gerekiyordu. Bu da hiç inandırıcı gelmiyordu kıza. Barış'ın gerilen kaslarını hissedince derin bir nefes aldı. "Ondan böyle bir şey beklemezdim sadece."

"Ne beklerdin mesela? Anlatsana biraz." Karadenizlilerin kıskançlık damarı bir başka oluyordu tabii. "Barış, ne demek istediğimi biliyorsun işte."

şekerpare, barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin