kaybetme korkusu

2.1K 146 70
                                    

Günümüz

Rize, İkizdere

"Nereden biliyorsun, hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını?"


Bade'den,

Daha önce hiç kimseye ait olmadım.

Biri tarafından sevilmenin, sahiplenilmenin, korunmanın ve kollanmanın, onunla özel anları paylaşmanın ve ona ait olmanın ne demek olduğunu hiç deneyimlemedim; hatta öyle ki ben, bir süre öncesine kadar kendime dahi dokunamaz ve ürkerdim. Yalnız olmaya alışkındım. Etrafımda kız kardeşlerim dediğim insanlar, arkadaşlarım, ailem ve benimle iletişim kuran bir çevrem olsa bile hep bir tarafım izole olmayı başarmıştı.

Bunun sebebini ancak şimdi anlayabiliyordum.

Müzik çalarımda çalan Sıla'nın Saki'si, gözlerime dolan yaşların yeniden yavaşça çeneme doğru akmasına sebep olduğunda, son zamanlarda uçakta ne kadar çok ağladığımı düşünüyordum bir yandan. Bir öncekinde de tıpkı bugünkü gibi Rize'ye uçuyor ve Barış'ın kollarında ağlıyordum.

Barış demişken...

Hayatım, yalnızca beş dakika içerisinde tepetaklak olmuştu. İş yerinde yoğun bir günün temposuyla özel menülerimizi hazırlarken bir anda Hüseyin'in gülüşünü duymuş, sonra müşterilerin bana dönen suratlarıyla neler olduğunu anlayamazken kendimi, telefonuma düşen bildirimle bayılmak üzereyken bulmuştum. Mustafa ve Eslem olmasaydı eve dönemez, Suzan olmasaydı ayakta bile duramazdım. Tabii bir de Mehmet Şef vardı. Kriz anını yönetebilmek için mutfağa geldiğinde, kendimi iyi hissedene kadar izinli olduğuma dair bir şeyler söyleyerek beni motive etmek istemişti ancak bu, oldukça utanç vericiydi aslında.

Resmen olaylar unutulana kadar gün yüzüne çıkmamam için üstü kapalı bir teklifti.

Tabii sonrası da çorap söküğü gibi gelmişti gece boyunca. Önce mutfaktaki yakınlaşmamızın görüntüleri, ardından pasta yaptığımız andan kına gecesinde dans ettiğimiz vakte, Barış'ın Orkun'a vurduğu andan İstanbul'a dönüp çıktığımız ilk randevumuza kadar her şey; bir bir piyasaya satıldı. Henüz daha olayı bile bilmiyorken beni gören ve tanıyan insanların suratlarındaki yargıyı görebiliyor, dünyanın en utanmaz kızı seçildiğimi gözlerindeki ayıplayıcı bakışlardan anlayabiliyordum.

Sinir krizi, o gece elini ensemden hiç çekmedi.

Kendimi sahile atana ve birkaç bira içene kadar. Sonra dünyanın en basit şeyini yapıyormuşçasına Rize için bir gidiş bileti aldım. Sonunda da tüm eşyalarımı benimle birlikte gelip beni hiç yalnız bırakmayan Eslem'e teslim ederek kendimi uçağın en köşesine atıverdim. Şimdi ise gecenin bu saatinde nasıl, nereye gideceğimi bilmeden, beni gizlesin diye taktığım bir şapka ve Barış'ın tişörtüyle havaalanında öylece oturuyordum.

Aileme hâlâ kızgın ve kırgındım, üstelik bu olaya karşı tepkilerini kestiremediğimden ne yapacağımı da bilmiyor, ilk adımı atarak eve gidersem babamın, beni görmek istemeyeceğinden endişeleniyordum. Size daha önce de söylemiştim; Rize'de aşk, yalnızca evlendikten sonra var olabilecek bir kavramdı ve insanlar, insanları bu şekilde kategorize ederdi. Önceki ziyaretimde herkesin gözdesi olmayı başarsam da, artık kimsenin potansiyel gelin adayı olamayacağımı bilmek, kendi kendime gülmeme sebep oldu.

Tanıdık bir ses adımı seslenene kadar da hem ağlayıp hem gülmekten vazgeçmedim.

"Bade kızım?" Emine teyze ve annem, koştur koştur yanıma yaklaşıyordu. İşte başlıyoruz...

şekerpare, barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin