koparılan ip

2.4K 140 157
                                    

Günümüz

İstanbul, Sarıyer

"Aşk, yalnızca iki kişiliktir."


Barış'tan,

"Neye sırıtıp duruyorsun sen?"

Kaan abi, ayağındaki antrenman topunu yapabileceği en sert şekilde ayaklarıma yolladığında, zaten suratımda var olan sırıtışım büyüdü ve birkaç hareketle topu çevirip Berkan'a yolladım ben de. En son Kerem de, "Allah Allah..." diye söylenmeye başlayınca duruma el atmak maksatlı, "Bir şey olduğu yok, siz oyununuza baksanıza kardeşim. Akşam maçta da benim sırıtışımı izlersiniz yoksa." demem gerekmişti.

Oysa çok şey vardı.

Benim güzeller güzeli sarışınım aklımdaydı. Son neredeyse üç aydır olduğu gibi. Giderek başlardaki hırçınlığından ve utangaçlığından sıyrılıyor, bana kendini teslim ediyor ve aklımı başımdan alıyordu. Bakışlarıyla dahi beni çağırmasını o kadar iyi biliyordu ki, benden koşarak da kaçsa son bakışından anlardım gelmemi isteyip istemediğini. Ve tutardım sözümü, onu her seferinde yakalayarak.

Bade başarılı, kendi yolunda, düşüncelerinden vazgeçmeyip hayatında öncelemesi gerektiği şeylerin farkında olan bir kadındı. Bu onu herkesin gözünde bir numara yapıyordu, bunun farkındaydım ancak yalnızca benim olduğu gerçeğini de hiç kimse değiştiremezdi işte. Dün ellerimin altında o kadar kıvranmışken özellikle...

Aklımdaki düşünce sirküsünden mütevellit topa biraz sert vurunca, Demirbay karnını tutup eğildi. "Yavaş lan hayvan!" Gülüp yanına doğru giderek tek elimle kaldırdım onu. "Bi' dahakine daha dikkatli olurum prenses."

"Ee, yenge yok mu bugün?" dedi Abdülkerim sataşmak için. "İçindeki canavarı o varken yakından gördük de, ondan soruyorum kardeşim hani."

"Yok abi, maçı kazanırsak kutlama yemeğine yanına gideceğiz ama." Okan Buruk, son birkaç galibiyettir oğlu Yiğit'in kolu kırık diye kutlamaları ertelediğinden, bu akşam için sözü vardı. Özellikle bana sormuştu nereye gidelim diye, mevzunun farkında olduğunu belirtircesine; benim ise cevabım netti. Arkestra'nın kapısında bir saat beklediğim günlerin acısını çıkarta çıkarta fazlasıyla yoracaktım güzelimi.

"İyi, karnımız doyacak en azından. Batshuayi nerede? Gelsin de az Türkçe öğretelim adama."

Kerem'in hayvanlığımla alakalı yaptığı şakaları, Berkan'ın maç öncesinin verdiği hafiften gerginlikle arada bize sataşmasını, Bardakcı'nın Batshuayi'ya öğrettiği küfürleri, Kaan abinin de bir yandan top oynarken bir yandan karısıyla görüntülü konuşmasını dinleye dinleye antrenmanı tamamladık. Maç için istikamet Kadıköy olurken otobüste ise şarkıları açmak için ne kadar ısrar etsem de Kaptan kabul etmemiş, yerime Sánchez'i görevlendirerek beni üzmüştü.

Yine de bir Rizeli öyle kolay pes etmez, sonunda Simge'den Öpücem'i açtırmayı başardım. Bade'nin varlığı beni maç içinde çok motive etmişti, bu doğruydu ama yokluğunda da hayalinin aynı etkiyi yarattığını inkar edemezdim. Bu maç da, tribünden adımı bağırarak tüm güzelliği ve neşesiyle, elindeki atkısını sallamasını, adımın olduğu formayı gururla taşıyışını görmeyi elbette isterdim fakat işini bırakıp gelemeyeceğini bildiğimden ısrarcı değildim. El mahkum, akşamki kutlama yemeğini düşünerek kendimi motive ettim.

İstikametimize kavga gürültü bir şekilde ulaştığımızda, bizim için ayrılan odada taktik ve ayrıntı konuşma vakti geldi böylece ve benim de artık konsantrasyonum tam, gerginliğim yarımı görmüş oldu. Şans getirsin diye sabahtan beri kapalı olan telefonumu açıp Bade'yi aramak istediğimde, normalde bu tarz şeylere asla sorun çıkarmayan antrenörden izin alamayınca sabır çeke çeke sahaya çıkmak zorunda kalmıştım. Icardi motive etmek ister gibi elini omzuma atmış, diğerleri ise dua ederken hazırlıklarını tamamlamıştı.

şekerpare, barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin