Telsizin cızırtısı duyuldu
"Ben ayı boğan 8.bloktayım kartal hedefe daha yakınsın harekete geç indir şunu"
"Burası Kartal Anlaşıldı harekete geçiyorum."
Adımlarımı hızlandırdım etrafa dikkatlice bakarak ilerliyodum hedef gidiyordu onu elimden kaçırıyodum yani dışardakiler böyle görüyordu saklandığım koridordan hızla çıkıp hedefe arkadan yaklaştım bir kolumla boynunu kilitledim elimdeki bezi hedefin burnu ve ağzına bastırdım tüm soluk yollarını kapattım hedef mücadele ediyordu onu hızla çıktığım koridora çektim biraz mücadelenin ardından etkisiz hâle geldi onu yangın merdivenine çektim çıkış kapısında bekleyen siyah pikap'ın kapılarını açıp onu içeri attım kapıyı kapattım araç hareket etmeye başladı çıktığım blok'a yani 6. Blok'a geri girdim her merdiven çıkışımda üzerimden bir eşyayı çöpe atıyordum peruğu,lensleri,çantayı ve en sonunda üzerimde bulunan uzun etek ile siyah hırkayı çöpe attım her katta benim ilerlememin ardından çöp poşetleri toplanıyordu tam yangın merdiveninden çıktığım anda kameralar tekrardan devreye girdi güneş gözlüğümü yeni çantamdan çıkartıp taktım ayağımdaki topukluların sesi etraftaki kargaşanın sesine karışıyordu hedefin korumaları hedefin kaybolduğunu anlamıştı 3 dakikam vardı binayı terk edecektim ve polis binaya girecekti 3 dakika içinde çıkacaktım çıkışa çok az kalmıştı önümü birden hedefin korumlarından biri kesti
"Nereye gidiyorsunuz hanımefendi?" Dedi soğukkanlılığımı korudum yüzüme sadece benim yapmacık olduğunu anlayabileceğim bir gülücük kondurdum ve neşeli bir tonla
"Alışverişe" dedim adam sert bakışlarını üzerimde bırakmaya devam ediyordu
"Bir sorun mu var acaba" dedim hafifçe başımı yana yatırarak "hayır bir sorun yok" dedi adam bende elimi ağzımın önüne getirerek yapmacık bir tavır sergiledim "yoksa kavalyem mi olmak istiyorsunuz" dedim şakacı bir ses tonuyla adam hafifçe gülümsedi "çok özür dilerim ama bugünlük olamam vaktinizi harcadığım için üzgünüm" deyip hafifçe yana çekildi gülümseyip yürümeye başladım kapıdan tam çıktığım anda hanımefendi diye seslendi adam bir türlü peşimi bırakmıyordu son 20 saniyem kalmıştı biraz daha burada olursam deşifre olacaktım adama doğru yarım bir şekilde dönüp gülümsedim peşimden koştu eliyle siyah kulaklığı uzattı "kulaklığınız çantanızdan düştü" dedi "ahh çok teşekkür ederim çok dikkatsizim çantamı kapattım sanıyordum." Dedim yapmacık bir gülümseme daha sergileyip arabama doğru yürüdüm kulağımda sesler duyulmaya başladı 10,9,8,7 ve arabamın kapısını açıp tam oturduğum anda 3,2,1 polis arabaları hızla binanın önünü doldurdu ben bu sırada arabayı sürmeye başladım her zamanki ifadesiz suratımı yine takındım yarım saatlik bir yolculuktan sonra istediğim yere gelmiştim arabamı park ettim ve kitapçıya girdim."merhaba Hayri bey ben kitap bakmak için gelmiştim." Dedim "hoş geldin Belkıs kızım ne tür bir kitap arıyorsun" dedi Hayri usta "bende bilmiyorum Hayri bey önere bileceğiniz bir kitap var mı?" Dedim"görüyorum ki bilinmezlik içindesin ne istediğini bilmeyene belki şiirler yardımcı olur sana bu kitabı önermek isterim" adam bana kitaplıktan bir kitap uzattı "Özdemir Asaf dokuza kadar on, bu kitabın sana uygun olduğunu düşünüyorum özellikle
16.sayfaki Altıncı Gün şiirinin tam size göre olduğunu düşünüyorum şair bir cümle ile çok şey anlatmış o sayfada."
"Teşekkürler Hayri bey önerileriniz benim için altın değerinde." Deyip kitabın parasını ödeyip dükkandan çıktım ve yandaki çıkmaz sokağa girdim en sonuna gelip kırmızı ağır kapıyı ittim içeri girdim kitaplığı çektim ve duvardaki tek seferlik şifre girilen cihaza uzandım düşündüm Altıncı Gün
01,15,24,12,17,03,12. 08,26,17
İkinci rakamları alacağım yani
1542732_867
Şifreyi hızla tuşladım asansörün kapısı basıncı dışarı bırakarak hızla açıldı içeri girdim içeri girdiğimde kitaplığı eski yerine geri çektim kapılar kapandı asansör aşağı indi içeri girdim ağır çelik kapıyı itip yürüdüm herkes işinin başındaydı "kolay gelsin arkadaşlar"
Herkesten teşekkürleri duydum aysen elini havaya kaldırdı yanından geçtim hiç bir zaman çak beşlik yapmazdım ama aysen inatla bunu yapmaya devam ederdi yanımda yürümeye başladı ve "kahve hazırladım odana koydum iyi iş çıkardın kartal" dedi gülümseyerek.
"Teşekkürler aysen" dedim odama geçtim masama geçtim koltuğumu çekip oturdum bana her seferinde şifreyi ayrı bir kitapla verirlerdi bende tüm verilen kitapları okurdum içinde mesaj olup olmadığı için değil kitap okumayı dinlendirici bulduğum için her zaman direkt şifrenin verildiği kısımla başlardım kitabı elime aldım ve satırı okudum "Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,Siz yoktunuz." Demişti şair ne de güzel demişti bu yüzden en sevdiğim şair Özdemir Asaf'tı kocaman bir hayatı bir cümleyle özetleyebiliyordu dikkatimi yan sayfadaki şiir çekti EGO yazıyordu şiirin başlığında hepimizin tanıdığı bildiği birşeydi peki Özdemir Asaf'ta egoyu bizimle aynı manada mı biliyordu yoksa farklı bir manada mı?
EGO
Son kadeh içilmiş,
Son söz edilmişti.
Bir düşünce sardı hepsini...Bir hatıra,
Bir hırs,
Bir kıskançlık,
Bir yanıltı,
Bir kardeşlik,
Bir yanlışlık,
Bir kin,
Bir ümid,Bir şey...
İnsana ait.Oturup saatlerce düşünmek istedim bu satırları Türk kahvesi eşliğinde düşünmek istedim elimi kahve fincanına attım ama yaşadığım hayat bir yudum bile almama izin vermedi kapı çalındı içeri girildi elimi fincandan çektim hızla kitabı masaya bırakıp ayağa kalktım sert bakışlar ne yapmam gerektiğini anlatıyordu masadan ayrıldım önümden yürüyen adamı takip ettim toplantı odasına girdik kapıyı kapattım bir el hareketi anlattı yapmam gerekeni oturdum gözlerimi kaçırmadım söze başlandı "bu gün az kalsın deşifre oluyordun belkıs"
"Bir daha yaşanmayacak efendim"
"Biliyorum Belkıs bu aralar daha dikkatli olmalısın senin yakalanman tüm istihbaratı tehlikeye atar devlet bundan hoşlanmaz Belkıs" adam biraz duraksadı ve tekrar konuştu"gidiyorsun"
"Nereye efendim" bu sorgulayıcı neden der gibi söylenen bir söz değil di devlet bir görev vermişti ve ben de gidecektim
Sert gözler direkt gözümün içine baktı"uzağa çok uzağa öncelikle Ankara'ya gideceksin artık orada çalışmalarını sürdüreceksin sonrasında Berlin'e gideceksin bir görevin var Ankara'ya gittiğinde yeni üssünü nasıl öğreneceğini biliyorsun dikkatli ol Belkıs hiçbir şeyin seni durdurmasına izin verme unutma sen devlet için yaşar ve ölürsün şimdi gidip eşyalarını toplayabilirsin" ayağa kalktım başımla onayladım toplantı odasından çıktım etraf sessizdi bir gerginlik vardı gideceğimi benden önce öğrenmiştiler ama bu gerginlik bundan değil di buna emindim odama doğru yürürken aysen ile karşılaştım gözlerinin içi gülen o kız karalar bağlamıştı bunun sebebi ben değildim bunu biliyordum kızın gözlerinin içine baktım kız kısık ve gergin bir sesle konuştu"dikkatli ol Belkıs Ankara'ya gidiyorsun" evet Ankara'ya gidiyorum büyüdüğüm şehire gidiyorum bu neden herkesi geriyor ve neden kimse tek bir laf etmiyordu konuşturmaya çalışsam konuştururdum ama yapmak istemedim öğrenmem gereken birşey varsa onu mutlaka öğrenirdim acı veya tatlı bunu zaman gösterirdi odama gittim çok bir eşyam yoktu gittiğim hiçbir yere tamamen yerleşmezdim kutunun içine laptopu,bir kaç evrakı ve en üste yeni aldığım kitabı koydum masada kahve hâlâ duruyordu çoktan soğumuştu elimi fincanın üzerindeki desenlerde gezdirdim burada sadece bunu özleyebilirdim sanırım ama bu duyguyu alıp hızla yok ettim ben sadece görev için duygu beslerim duyguları olan Efsun'du bense efsunlu yıllar önce rafa kaldırdım artık Belkıs vardı görevi için yaşayan duygusuz o kadın vardı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Welcome To Hell
Genç KurguHayatını Vatanına adayan genç bir kadının aniden hayatına çocukluk arkadaşının girmesi ile değişmesi (Bu hikayeyi yazarken ilham aldığım en yakın arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum iyi ki varsınız bu hikayeyi yazmayada zaten sizin sayenizde kar...