2024/Ekim
Elimdeki içki şişesini kafama dikip büyük bir yudum aldım. Bitmeye yüz tutmuş kaçıncı şişeydi bilmiyordum bile. Sadece içiyordum. Beni öldürene kadar içmekti niyetim. Unutturmuyordu madem, öldürsünde kurtarsaydı bu yüreğimdeki ağırlıktan beni. O kadar çok özlüyordum ki bu hasret beni perişan ediyordu.
"Yeter ulan yine komalık mı olmak istiyorsun amına koyayım" elimdeki şişeyi sertçe alan adama döndüm. Elimi kenardaki açılmamış şişeye uzattım. Ayağa kalkıp kalan şişelerin hepsini toplayıp kaldırdı. "Ferit sikecem bak belanı, derdin ne oğlum anlat çare olalım." Derdimin çaresi yoktu. Bu ölüm gibi gerçekti. Allah bana unutamayacağım bir acı vermişti. "Samet ben kimin günahını aldım da başıma bu geldi ha!" Karşımdaki adam anlamsızca bakışlarla beni izliyordu. "Ulan bir hafta oldu uyanalı, ne derdi bu, ne olduda bu hale geldin söylemiyorsun ki it herif."
Artık birilerine birşey anlatacak mecalim yoktu. Yaşadıklarımı nasıl anlatabilirdim ki her türlü akıl kârı değildi. Rüya gibiydi ben uyandım bitti işte. Ama kalbim acı çekiyordu. Gözlerimi kapatınca önümde beliren o silüet hiç kaybolmuyordu. Her seferinde sessiz kalmam karşımdaki adamı daha da ofkelendiriyordu. Aramızda su sızmayan herif derdimin ne olduğunu öğrenemedikçe dahada kızıyordu bana.
Kafamı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım. Yaşadıklarımı tekrar ve tekrar gözümün önüne getirdim. Yine oradaydım işte o gök yırtılırcasına gürleyen, bardaktan boşalırcasına yağan gecedeydim.
*
1986
"Artık biliyorsun herşeyi şimdi söyle bana uğruna canını vereceğini söylediğin benmiyim yoksa o mu?"
Kalbim o kadar hızlı çarpıp duruyordu ki vereceği cevabı duyamadan ölmekten ödüm koptu bir an. O hiç bir şey demeyip ayaklandı. Gözlerim her bir hareketini izliyordu. Sessiz kalışı canımı yaktı. Camın önüne gelip dudaklarına yeni bir sigara yerleştirdi. Dışarıyı izliyordu, loş ışıkta gölgesi duvara vuruyordu. Gölgesi bile çok güzeldi. "Sessiz mi kalıcaksın Kürşat"
Kafası bana döndü. Sigarasından derin bir nefes çekti. Gözleri gözlerimdeydi, aklından neler geçiyordu hiç anlayamıyordum. Onu ilk defa bana bu kadar düz bir şekilde bakarken buldum.
"Ferit biliyor musun sana tutulduğum zaman o kadar dua ettim ki hafızanın tekrar yerine gelmemesi için." Sıkıntılı bir nefes verdi. "Çünkü sana yaşattığım şeyleri hatırlarsan seni ikinci kez kaybedeceğimden çok korkuyordum. Ama şimdi düşününce öbür Ferit ona yaşattığım şeylere sırf bana sevdasından katlanmıştı. Hatırlasa pek bir şey değişmezdi hayatımızda. Benimle onun arasında ki bu ilişki bir yılı aşkın devam ediyordu. Ama ben hiç bir zaman ona bakarken onunla bir şeyler yaşarken sana yaklaştığım gibi bir şey hissetmedim. Belki sen olmasan hiç bir zamanda hissetmeyecektim. Ben onun bedenine değil senin ruhuna aşık oldum."Gözlerimden firar eden yaşları silmeye çalışmadım. Niye ağladığımı bile anlamamıştım. Duymak için can çektiğim o cümleyi duymuştum işte o bana aşıktı ama bedenim sanki bir kaybın yasını tutar gibi gözlerimden çıkarıyordu acısını. Süt oğlanın yasını tutuyordu.
"Ferit" ne ara dibime kadar girmişti. Elini yanağıma çıkarıp göz yaşlarımı silmeye yeltenince kafamı geriye çektim. Üstümdeki vicdan azabıyla yerimde küçüldüm. "Ne olucak şimdi Kürşat?" Eli havada kalmıştı. "Sen beni seviyorsun bense seni ama aramızda o varken biz nasıl kavuşacağız."
Ne kadar içinde bulunduğum beden ben gibi olsada bana ait değildi. "Seni sevmem için sana dokunmama gerek yok uzaktan dokunamadanda severim seni" bakışları bı saniye bile ayrılmıyordu gözlerimden. Ona sarılıp sabahlara kadar öpmek istiyordum. Ellerim karıncalanıyordu. Ama sanki bir köşede durmuş bizi izleyen bir ruh vardı. Vicdan azabı gibi dikiliyordu tepemde.
Sessiz kaldık uzun bir süre. Yağmur durmuş ayın ışığıyla şehir âdeta aydinlanmıştı. Duvardaki saate bakışlarım kaydı. 03:55
Salondaki yüksek telefonun sesiyle bakışlarım kapıya döndü. Kürşatta sırtını duvardan çekmiş ayaklanmak için duvardan destek almıştı. Kapıyı açıp salona ilerlediğimizde annemde telaşlı bir şekilde kapıyı açıp bize baktı . Ev telefonun sesiyle inliyordu resmen. Bu saatte gelen telefondan hayırlı haber gelmeyeceğini hepimiz biliyorduk.
Elimi masanın üzerinde durmadan çalan telefona atıp kaldırdım. "Alo" karşı taraftan gelen ağlama sesiyle bedenime bir büyük bir korku yayıldı. Birine bişey olmuştu "Oğlum yardım et"
Çıkaramadığım sesle şaşkın bakışlarımı Kürşat'a çıkardım. Elimdeki telefonu alıp karşı tarafla konuşmaya başladı. "Benim Kürşat" kaşları çatılmış pür dikkat telefonun öbür ucundaki kadını dinliyordu. "Sükunetini koru Melek teyze ben halledicem." Bir süre sessiz kaldı. "Öyle bir şey olmayacak kendi ellerimle getiricem kızını sana"Annem ne olduğunu sorup dururken merakla telefonun kapanmasını bekledim. Amına koyayım ne oluyordu gece gece. Kürşat bir kaç teselliden sonra telefonu kapatıp bize döndü.
"Ne olmuş evladım meraktan olucem şimdi." Annem elini kalbine koymuş gelicek cevaba kendini hazırlıyordu.
Kürşat sıkıntılı bir nefes bırakıp bir bana bir anneme baktı. "Ali Elif'i kaçırmış"
Selamlar
Noldu bana biri üstüme okuyup üfledi mi sık sık bölüm atar oldum
Neyse aslında kitabın gidişatında büyük bir değişiklik yaptım. Bundan önceki bölüme gelen bir kaç yorumdan dolayı.
Böylesi daha doğru olucak.
Okurlarimin baş rollerimin sevgisine inanmalarını istiyorum ve tabiki aşklarının da temiz olmasını
Yorumlarınız benim için önemli derken şaka yapmıyordum.
Herbirinizin fikirleri benim için önemli ve değerli. Umarım hoşunuza giden bir bölüm olmuştur.
Keyifli okumalar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERİT (GAY)
FantasiNe yani ben 1986 yılında gôtünü veren bir ibnemiydim hemde ülkücü bir adama..