Rüzgarda sallanan bir yaprak gibi hayatın içinde duran güz fırtınası yapraklarını yere dökmeye başlamıştı. fakat o yaprakların ağaç dallarında yeniden yeşermeyeceği ne malumdu.
aradan geçen zaman o kadar hızlı akıyordu ki gözlerimdeki yaşların kuruması ve yerine mutluluk damlalarının dökülmesi aynı anda gerçekleşiyordu.
behram üç günün ardından hastaneden çıkmıştı. birlikte konağa geldiğimizde bizi karşılayanlar benim konağa girmemi istemiyorlardı fakat behramın durumundan dolayı daha fazla ses çıkarmıyorlardı. yüzlerinden ve bana olan bakışlarından anlayabiliyordum.
ben onlara kötülük yapmamıştım ya da onlara zarar vermemiştim. aksine onlar benim hayatımı mahvetmişti. özelikle o konağın ağası behramın babası. yüzündeki nefreti benim gözlerim anlatırdı. bu kan ağlayan yüreğim anlardı ne kadar acı biriktirdiğini.
fakat bir şey oldu. behram geldi bana yaşadığım bütün acıların tek bedeli tesellisi gibi ruhuma şifa oldu.
onunla kanamıyordum, onunla acı çekmiyordum geçmişin yükü omuzlarımda değildi artık.
yatağın içinde bana bakan adamın gözlerine bakıyordum. tebessüm ediyordum. elimi onun yanağına yasladım. sakallarını okşadım.
"behram "dediğimde gözlerime öyle bir ifade ile bakıyordu ki kalbim onunla güzelleşiyordu. bir adam hiç bu kadar güzel bakabilir miydi ki bana.
"söyle hazanım "dedi. başımı omuzuna yaslayarak gözlerimi kapattım. elleri belimi bulduğunda orayı bir ev gibi sahiplendi. o beni evsiz değil bana yuva olarak bir beden olarak kucak oldu.
"benim yüzümden seni kaybediyordum hepsi benim yüzümden "dedim. ne kadar kaçarsam kaçayım gerçek buydu.
belimi okşayan eli durmadı. nefesini saçlarımda hissediyordum. "hala anlamıyorsun demi "diyen adamın sesi ile gözlerimi açarak başımı hafifçe kaldırdım onun bana bakan gözlerine baktım.
"behram "diye fısıldadığımda dudaklarındaki tebessüm kalbimi parçaladı. "hazan fırtınası sen benim güzüm "dediğinde kelimeler kalbimi eritiyordu.
"varlığın benim varlığımdan daha değerli benim gözlerimden bak kendine sonra gel konuş benimle güz fırtınası "dedi. gözlerim onun sözleri ile doldu. ona tebessüm ettim.
"beh-"dudaklarımın üzerindeki dudakları kalbimi yavaş yavaş eritirken gözlerim onun dokunuşları ile eridi. nefesim onun nefesinde can buldu sanki.
"bin kere ah desem sen diye çıkar sözlerim dudaklarımdan hazan "diyen adamın gözlerine baktım yeniden. bedenlerimiz birbirine yapışmıştı.
"sana zarar veriyorum "dedim. gülümsedi. elleri önce yanağımı okşadı ardından parmakları dudaklarımın kenarını.
"sen benim evimsin kıyametimsin sen benim her şeyimsin "dedi. gülümsemem onu da gülümsetti.
odanın içinde yankılanan telefon sesi ile komodinin üzerindeki telefonunu alan adam yataktan kalktığında ondan ayrıldım. kolunu tutum.
"yavaş ol sen daha yaralısın "dediğimde beni dinlemedi. beni kendisine çekti.
"bu kurşun yaraları bize vız gelir tırıs gider. bizim yaralarımızın kabuklarını yüreğimize soracaksın "dediğinde göz kırptı. canını acıtmayacak bir şekilde koluna vurdum.
"keko "dedim benden yatakta kalktım. "sen bana keko mu dedin "diyen adam üzerime doğru gelirken beni duvarlar kendi arasında sıkıştırdı.
"evet kekosun hem de bu serseri kekolardan "dediğimde şaka yapıyordum. elimi avuçlarını hapsetti.
"sen kim olmamı istiyorsan o olabilirim hazan fırtınası "dedi. "şimdi benimle geliyorsun "diye ekledi.
"nereye gidiyoruz gece gece "dediğimde daha gece olmamıştı ama hava kararmıştı. "sana göstermem gereken bir şey var "dedi. başımı salladım. üzerimize kalın bir şeyler aldıktan sonra konaktan çıktık. arabaya bindiğimizde hala nereye gideceğimiz söylemeyen adama dik dik bakıyordum o da bundan keyif alırcasına sırıtıyordu. sinir herif.
aradan on beş dakika sonra tepelerin olduğu uçurum kenarına gelmiştik. behrama anlamayarak baktım.
"neden buraya geldik. "dediğimde bana bakıyordu. "in görürsün neden geldiğimiz "dedi. birlikte arabadan indiğimizde gördüğüm şey şaşırmama ve hayretler içinde kalmama neden oldu.
"beham "dedim. şaka yapıyordu demi. yanıma gelen adam elimi tutu.
" seni gökyüzü evinde sallayacağım "diyen adama tebessüm ederek baktım. "sen ne ara bunu yaptın "dediğimde bana bakan adamın yüzündeki gülümseme ruhumun erimesine neden oluyordu.
"benim zamanın en değerli varlığı sensin hadi gel "diyen adam beni uçurumun kenarına kurduğu salıncağa götürürken havanın kararması ile mardin manzarasına yanan evlerin ışıkları büyüleyici bir atmosfer oluşturmuştu.
"bin bakalım "diyen adama gülümsedim. salıncağa oturduğumda iki taraftan sımsıkı tutundum iplerinden.
"cesaretin varsa bağır bütün midyatta duysun seni uygarlık, anlat acılarını çığlıklarınla " diyen behramın sözleri ile beni sallaması aynı anda gerçekleştiğinde nefesim kesildi.
giderek daha hızlanan salıncağın sallanması nefesimi kesiyordu ama bu kötü anlamda değildi. bu bana çok iyi geliyordu. kendimi çok tuhaf bir şekilde özgür hissediyordum.
"bağır hazan bağır "diyen adamın sesi ile gözlerimi açtım. en üste çıktığımda çığlığım bütün ovada yankı yapıyordu. bir delilik yaparak ipleri bıraktığımda geriye doğru çekildiğim an belimden beni tutan behram ile salıncak durdu.
"kendini öldürmeye mi çalışıyorsun yoksa beni mi "dedi. nefes nefeseydim ama hala deli gibi gülümsüyordum.
"düşersem tutmaz mısın beni "dedim. çenesini omuzuma koydu. "tutarım seni tutamazsam arkandan atlarım seninle düşerim "dediğinde ona baktım. gözlerime bakıyordu. yüzüne yaklaştım. soğuk olan avuçlarımı yanağına yaslayarak dudaklarımı dudaklarına dokundurdum.
"sevgilim "diye fısıldadım. nefesimi onun nefesine karışsın diye ruhumu avuçlarına teslim ettim. o ise bana avuçlarında sıcak bir yuva verdi.
"ey aşk kurtar beni...duy sesimi"
*********************************************************
KİTABIMIZIN KAPAĞINDAKİ SAHNE TAM DA BUYDU. GÖKYÜZÜ EVİ. BEHRAMIN HAZANA HAZIRLADIĞI SÜPRİZ. NASIL BULDUNUZ BÖLÜMÜ. BOL YORUM YAPMAYI VE BENİ TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN-MPREGxB
Fiksi Remajabenim adım hazan. uygarlıklara ve bir çok medeniyete ev sahipliği yapan güzel şehrim Mardinin bilinen ve saygı gösterilen viran aşiretinin tek ve yüz karası oğluyum. ben bir erkektim ama babama göre ben bir erkek değildim. ben onun için utanç kaynağ...