On İkinci Durak; Mıknatıs

8.1K 358 104
                                    

B E R İ K A

Anneannem ve dedemin binmiş olduğu tren günün en erken seferiydi. Bu yüzden güne erken bir başlangıç yapmış, yatağımdan kalkar kalkmaz hızlıca hazırlanmıştım.

Yirmi beş dakikalık bir otobüs macerası sonrası gara vardım. Yaklaşık beş dakika sonra anneannem ve dedemin binmiş olduğu tren Ankara'ya bırakacağı ve Ankara'dan alacağı yolcuları için durakladı. Anneannem ve dedemin trenden indiğini görür görmez yanlarına yürüdüm. Beni ilk fark eden dedem oldu. Arkası dönük, küçük valizin kulbunu çekiştiren anneannemi anında dürtüp anneannemin de beni görmesini sağlamıştı. Birkaç adım kala kollarımı açıp ikisinin etrafına dolandığımda ikisinin de gülüş sesi, kulaklarıma dolup içimde son zamanlarda şişmek için yerinde duramayan mutluluk balonuna can oldu.

Anneannem geri çekilip beni baştan aşağı süzdüğünde dilini damağına değdirerek cıkladı.

''Cık cık cık. Şu haline bak Berika'm biz gittikten sonra kilo vermişsin yemiş bitirmişsin kendini.''

Dedemin kollarının altında anneanneme bakarken bildiklerimi ve gördüklerimi başka birisinden duymak beni üzmemişti.

''Senin o güzel yemeklerini yiyemediğimden,'' dedikten sonra başparmağım ve işaret parmağımla küçük bir alanı anneanneme doğru işaret ederek göz hizasında kaldırdım. ''Şu kadar da kendi içimi yemiş olmamdan olabilir.'' diyerek elimi geri indirdim.

Dedem saçlarıma bir öpücük kondurup çekildi. ''Hadi evine gidelim.'' dedikten sonra anneannemin elinden valizi alıp anneannemin boşta kalan kolu ile kendi kolunu birleştirdi. Dedemin kolu dolu olunca ben de dört adımda anneannemin boş kalan yanında yerimi aldım.

Garın girişinde bekleyen taksilerden birine yönelip hızlıca evimin adresini verirken anneannem arka koltukta otururken biraz Serhat'tan, geri kalanındaysa Neslihan'dan bahsetti. Neslihan'ın biraz daha kilo aldığını, hamileliğinde çok güzelleştiğinden bahsettikten sonra ise ondan miras olarak aldığım bakışlarını üzerime dikti. Takside olduğumuz için bir şey söylemedi ama söyleyeceklerini yutmayacağına çok emindim. Taksiciye ücreti uzatıp arabadan indikten sonra hızlıca anahtarımı çantamdan çıkarıp kapıyı açmak için önden ilerledim. Anneannem ve dedemle birlikte eve girdiğimizde saat ancak 8.30 oluyordu.

Dedem valizi kapının hemen yanına bıraktıktan sonra salona ilerledi. Anneannem ile birlikte dedemin ardından ben de salona ilerledim. Dedem oturduğu koltuğa yaslanır yaslanmaz rahatlamış ve dışarıdan duyulur bir şekilde nefes verdi. Anneannem de elindeki çantasıyla yanına oturup çantasından dijital tansiyon aletini çıkardı. Ben de onların tam karşısında kalan tekli koltuğuma oturdum.

''Karnınız acıkmıştır sizin çayı koyayım mı?''

Dedem tansiyon aletini alıp kucağına bıraktı. İkisi de bana bakıp beni onayladıklarında hızlı bir şekilde mutfağa gidip ocakta duran çaydanlığımın önce altındaki suyu kontrol ettim. Çok çay demleyip çay içen birisi sayılmazdım ancak boğazımdan sıcak bir şeyler geçmesini istediğim anda suyumu genellikle çaydanlıkta kaynatırdım. Su ısıtıcısını kullanmaktan pek hoşlanmazdım. Bana kalırsa tadı değiştiriyordu. Sıkışık bir anda değilsem su ısıtıcısına başvurmaktan bu yüzden kaçınıyordum.

Ocağın altını açıp alt demlikteki suyun da yeterli olduğuna emin olduktan sonra salona geri döndüm. Dedem yeterince dinlenmiş olduğuna kanaat getirmiş olacaktı ki tansiyonunu ölçmek için kolunu sıvamıştı.

''Ee,'' diyerek biraz önce oturmuş olduğum koltuğuma yayıldım. ''Kahvaltı için istediğiniz bir şey var mı?''

Dedemin kolundaki tansiyon aleti tansiyonunu ölçtüğünü belirten bipleme sesini çıkartınca dedem ekranda yazanlara göz atıp aleti hızlıca çıkardı. Anneannem dedemin elinden aldığı tansiyon aletini kutusuna geri koyup elinde tutarken bakışlarını bana çevirdi.

Çapkınlığın Son Durağı: AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin