On Altıncı Durak; Kırık Kalpler Durağı

6.9K 337 111
                                    

B E R İ K A

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

B E R İ K A

Sinirden kızarıp domatese döndüğüm ve kırık kalbimi yara bandıyla tutturmaya çalışarak eve geldiğim o akşam odama kapanıp sabah işe gidesiye kadar çıkmadım. Yemekte gördüğümüz ve adının Sinem olduğunu öğrendiğim kişi hakkında hiçbir fikrim yoktu ama Tuna'nın bana aktardığından daha fazlası olduğuna adım gibi emindim.

Tıpkı Ceylan Çapa'nın hissederek, sevgilisini kaptırmamak için sete gidip başında nöbet tutmasıyla sonuçlanması gibi. Tabii sevgili Ceylan Hanım'ın yaptıklarına rağmen sevgilisi ile yollarının ayrılmasını bir kenara ayırmalıydık.

Burada vermek istediğim mesajın altını kırmızı kalem, fosforlu kalem, dikkat çekebilecek ne türlü kalem varsa, onunla belirtmek istediğim nokta; Biz kadınların hissettikleri şeylerin genel olarak doğru çıkması. Bunu hayatınızın bir noktasında siz de deneyimlemişsinizdir.

Görünenden daha fazlası olabilirdi. Bu benim kızdığım nokta değildi. Benim kızdığım nokta öğrenmek istediğim bir konu hakkında cevapsız bırakılışımdı. Cevap alamayacağımı öğrendiğim noktada ise orada durmak istemediğim için eve dönüp gelmiştim.

Ertesi gün ise gitmem gereken bir işim vardı. Çok severek yapıyordum üstelik. Mesaim boyunca tüm odağımı yemeklere vermiş, sinirlerimi yemeğe katacağım soğanlardan çıkartmıştım. Tabii sinirleri soğandan çıkartma fikrinin çok da akıllıca bir fikir olmadığını söylemek isterim.

Gözlerimde boşalmaya her an hazır duygu yüklü bulut soğan doğramamla birlikte içindeki tüm duyguları, bıçağımın birkaç kez soğana değişinden sonra başka hiçbir şeye gerek kalmadan boşaltmıştı. Haddinden fazla hem de. Soğan doğrama bahanesiyle, ağlama işini de aradan çıkardığım için etrafımda çalışan arkadaşlarımın da dikkatini çekmiştim ancak hepsi kendi işini yetiştirmeye çalıştığı için sadece 'İyi misin?' şeklinde sorabilmiş benim hızlıca onaylayıcı bir şekilde kafamı sallayıp burun çekmeli tavrımdan sonra kendi işlerine geri dönmüşlerdi.

Cumartesi günü mesaim bittiğinde üzerimde hem üzgünlüğümün hem de yorgunluğumun etkisiyle eve varır varmaz uyuyakaldım.

Pazar sabahı uyandığımda kendimi hiç dinlenmiş hissetmiyordum. Sanki gece boyunca uyumayıp sırtımda taş taşımış gibi sırtım ağrıyordu. Sanki gece boyunca beşik sallamışım da hiç uyumamışım gibi uykum vardı. İşe gitmeden önce hızlı bir duş alıp kurulandım. Sıkı giyinip ayaküstü yaptığım kahvaltının ardından işe gittim.

Bugün soğanlara bulaşmamıştım. Bu yüzden gözyaşlarım bugün bana kalmıştı.

Bu günlerde otelimiz normalde olduğundan daha da kalabalıktı. Yapılan etkinlikler, kongreler art arda geldiği için işe başladığım günden beri kafamı kaşıyacak zaman bulamamıştım.

Yoğun geçen pazar günü mesaim bittiğinde saat hayli geç olmuştu. Eve geldiğimdeyse babam ve dedem salonumda cam kenarında karşılıklı oturup tavla oynuyor, annem ve anneannem ise mutfakta kahve içiyordu. Bir yandan da tabii ki o tatlı sohbetleri vardı. Üstümü değiştirdikten sonra balıklama dalacağım o güzel sohbetlerine, odama üstümü değiştirmek için kapının önünden geçerken kulak misafiri olmuştum. Annem doğacak olan torunu için diktiği bebek kıyafetlerini mutlu bir biçimde gösterirken anneannem de örmüş olduğu henüz tamamlanmamış yeleği anneme gösteriyordu.

Çapkınlığın Son Durağı: AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin