On Dördüncü Durak; Eski Defter

7K 368 74
                                    

Son 1 aydır hayatımda her şey daha öncesinde hiç hissetmediğim kadar harika gidiyordu. Berika ile öpüşmemizin ve hislerimizin karşılıklı olduğunu fark etmemizle ilişkimizin daha güzel bir evresine geçişimizin üzerinden 1 ay geçmişti.

Geçirdiğimiz bir aylık süreçte Müge ve Barış'ın sevgililik dönemlerinin başında neyi kınadıysam aynılarını kendim yapmıştım.

Gün içinde bol bol telefonla konuşuyordum.

Hiç olur olmadık yerlerde kendimi sırıtırken buluyordum. Mesela hastane bahçesinde ayrı yerlerde duran kedileri gördüğümde gülümseyip ardından yalnız kalmamaları için birisini diğerinin yanına taşıyordum.

Ve son olarak da etrafımdaki çiftleri artık daha iyi anlayabildiğimi düşünüyordum. Ki bu kınadığım ve başıma gelmiş olduğu için beni iyi hissettiren en iyi şeydi.

Üniversite yıllarımızda Barış'ı hep Müge'nin yanında olmak istemesiyle sıkça dalga geçiyordum. Fakat Barış çok haklıymış. İnsan sevdiğinin yanından bir anlığına bile ayrılmak istemiyormuş. Bu isteğini başıma gelmeden anlayamadım.

Eh demek ki insan gerçekten kınadığını yaşıyormuş.

Berika ile birlikte bir sürü şey yapmak istiyorduk fakat ne yazık ki ikimizin de yoğunluğundan dolayı son bir ayda istediğimiz kadar birlikte zaman geçirememiştik. Öncelikle Berika yeni işine jet hızında başlamıştı. İş görüşmesine gittiği günden hemen sonra işe başlamıştı. 3 günlük bir oryantasyon eğitiminin ardından belki de restoranda çalıştığı zamandan daha da yoğun çalışıyordu. Yoğunluğundan o şikâyetçi değildi ama ben şikâyetçiydim çünkü ikimizin de bu kadar yoğun çalışıyorken görüşebilmesi zor oluyordu. Berika'nın çalışmaya başladığı ilk haftada ikimizin de izinli olduğu günün aynı güne denk gelmesi tıpkı ramazan ayında iftar sofrasında onca bekleyişten sonra su ile buluşmak gibi gelmişti.

Kısıtlı zamanımızda birbirimize ayırabildiğimiz o kısa süreçte birbirimiz hakkında bilmediğimiz şeyleri keşfediyorduk.

Berika'nın aşçı olmak için geçirdiği süreçte en zorlandığı şeyin sunum işini çözmek olduğunu öğrenmiştim. Anlattığına göre başlarda yeni gelinlerin tatlı telaşı tarzında bir sunum yapıyormuş ancak bunu neyse ki hocalarına hiçbir zaman göstermemiş. Gösterse bile kesinlikle sunumuna hiç puan vermezlermiş, öyle söylemişti.

Yeni gelinlerin tatlı telaşı tabirine bir hayli gülüp bunun ne olduğunu öğrenmek için sorduğumda da bana biraz gülüp yanağıma öpücük kondurduktan sonra hiç öğrenmememin daha iyi olacağını söyleyip konuyu kapatmıştı.

Yeni iş yerine alışması çabuk olmuştu. Bunda gününün neredeyse yarısından fazlasını orada geçirmesi çok etkiliydi tabii. Yeni arkadaşları da vardı ancak kalabalık bir çalışma ekibi olduğu için tek tek samimiyet kurmak için biraz zamana olduğunu düşünüyordu. Haklıydı da.

Bazı şeyler bir anda olmazdı.

Geçirdiğimiz son bir ayın son bir haftasında ise Berika ile görüşememiştik. Anne ve babası gelmişti. Uzun zamandır onlarla vakit geçiremediği için boş gününü onlara ayırmıştı. Fakat yarın ikimizin de izinli günüydü ve akşam yemeğine çıkmak için anlaşmıştık. Bu yüzden yarının gelmesini iple çekiyordum.

Kasım ayının soğuk bir Perşembe gününde hastanenin kantininde Aras ve Barış ile birlikte oturuyorlarken yanımıza Müge ve Yudum'un da gelmesiyle kendimi biraz eksik hissetmiştim. Müge Barış'ın, Yudum da Aras'ın yanına otururken serin havada içimi ısıtan çayımdan yudum alıp kollarımı göğsümde bağladım.

''Kendimi sizin yanınızda hâlâ kötü hissediyorum.'' Diyerek hoşnut olmayan bakışlar attım. Keşke Berika da yanımızda olsaydı.

Müge, Barış'ın koluna koala gibi sarılırken gülümsedi. Barış ise bu halimle en çok eğlenenlerden birisiydi.

Çapkınlığın Son Durağı: AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin