20.Bölüm

2.6K 24 3
                                    

Pişmandım. Teklifini kabul ettiğime de onunla birlikte davete geldiğime de pişmandım.

Daha ilk dakikada Kadir beye onunla birlikte davete gitmek istemediğimi söylemeliydim.

"Bu kadar güzel olucağını bilseydim buraya gelmek yerine seni kendime saklardım."

Arabaya bindiğimden beri bilmem kaçıncı kez söylüyordu bu sözleri bana. Kabak tadı vermeye başlamıştı artık bu sözler.

"Selim yeter artık!...."

"Neden? Söylediklerim seni rahatsız mı etti Ece?"

"Gitmemiz gereken o yere varmamıza çok var mı Selim?"

"Vay be iyiymiş.... Herşeyde olduğu gibi bu konuda da çok iyisin Ece."

"Ne demek istediğini bir anlasam Selim."

"Konuyu değiştirme hızın.... Maşallahın var Ece kimse senin kadar hızlı konuyu değiştiremez. En azından benim tanıdığım hiç kimse bu konuda senin eline su dökemez. "

"Selim sorduğum soruya şimdi cevap vermezsen camı açıp imdat diye bağırıcam sonra uyarmadı deme."

"Çok değil."

"Ne kadar kaldı Selim?"

"İki... Bilemedin beş dakika. Oraya vardığımızda da benden kurtulamayacağının farkındasın değil mi Ece?"

Daha fazla onunla muhatap olmak istemiyordum. Beş dakika sonra çektiğim bu işkence sona erecek ben de rahat bir nefes alıcaktım. Sadece beş dakika sabretmeliydim.

Arabanın ön camından akıp giden yola bakıyor olmama rağmen Selim'in bana baktığının farkındaydım. Onun bakışları bana huzur vermiyordu. O bana her baktığında kendimi mümkünmüş gibi daha da huzursuz hissediyordum.

Üşümüş gibi her iki elimle de kollarımı ovuşturduktan sonra onu kırıcağımı bile bile ağzımdan o sözlerin çıkmasına izin verdim.

"Bana öyle bakmayı bırakmalısın. Sen bana öyle her baktığında kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. "

"Sana öyle bakmakta haksız mıyım Ece?"

Ona cevap vermek istemiyordum. Tüm dikkatimi arabanın camına yansıyan o görüntüye verdim. Yol kenarındaki insanlar havanın güzel olmasının tadını çıkarıyorlardı. Benim sahip olamadığım mutluluğa onlar sahipti.

Araba ilerledikçe şehirden biraz daha uzaklaşıyorduk. Selim'in de söylediği gibi davetin verildiği yere yaklaşıyor olmalıydık.

Yol ışıklandırmalarının dışında gördüğüm devasa yapıyla davetin verildiği yere geldiğimizi de anladım. Selim'in kullandığı araba davetin verildiği yerin bahçesine girmişti.

Yolun her iki yanında da park edilmiş lüks arabalar vardı. Selim arabayı park etmek için uygun bir park alanı ararken arabanın yavaşlamasını ya da durmasını beklemeden arabanın ön kapısını açtım.

"Ece ne yapıyorsun?"

"Delirdin mi sen Ece?"

"Benim yüzümden mi böyle birşey yapmaya karar verdin?"

"Özür dilerim Ece."

Bir elim arabanın açık kapısında benden özür dileyen söylediği sözler için pişman olan adama baktım.

Gözlerinde nedenini bilmediğim bir korku vardı. Korkusu bana birşey olucağıyla mı ilgiliydi? Yoksa karnımdaki bebeğine birşey olucağıyla mı ilgiliydi? Her ikisi de beni ilgilendirmiyordu. Onun arabayı durdurmasını ya da park etmesini beklemeden arabadan indim.

GÜNAHA DAVET ( +24 )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin