Elindeki anahtarıyla kapının önünde öylece duruyordu. Neyi bekliyordu ya da neyi düşünüyordu hiç bir fikri yoktu. Ama bekliyordu.
Düşünmenin ona bir faydası yoktu. Bunu anlamıştı. Bunu nezarette geçirdiği o yalnız , ıssız saatlerde ve şu kapı önünde bir kez daha anlamıştı.
Elindeki anahtarı kapının kilit kısmına soktu ama açmadı. Açmasına engel olucak birşey ya da bir sebep yoktu. Sadece elindeki anahtar yere düşmüştü. O kadar sinirli ve mutsuzdu ki ruh hali bedenine de yansımıştı.
Elleri hiç olmadığı kadar çok titriyordu. Yere düşen anahtarlara baktı. Öylece savunmasız bir şekilde yerde duruyordu. Tıpkı dün akşam onun gururunun hiçe sayılması hatta yerlerde ezilmesi gibi yerde duruyordu.
Sabır çektikten sonra yerdeki anahtarları alıp yeniden ama bu kez daha da dikkatli kapı kilidine sokup kapıyı açtı.
Başı ağrıyordu. Başı çatlıycak gibi ağrıyordu. Ama ondan önce ona bu oyunu oynayan kişiyle yüzleşmesi gerekiyordu. İçeri girdiği gibi kapıyı kapattı ve beklemeye başladı.
Seçil'in zafer dolu sesini kendiyle övünmek için karşısına çıkmasını bekliyordu ama hiç birşey yoktu. Evin içinde koca bir sessizlik vardı. Kendisini karşılayan koca bir sessizlikti.
Şaşırdı. İşte bunu beklemiyordu. Bu durum normal değildi. Seçil gibi bir kadının bu kadar sessiz kalıcağına kazandığı zaferle kendiyle övünmüyceğine inanamıyordu. İşte o an birşey gördü. Beklemediği ama beklendik olan hatta kaçınılmaz olan birşey. Girişin tam karşısında duran ve tüm sorularını cevaplayan bir not.
O nota doğru yürüdü. Dün akşam nezarette yaşadığı o sancılı dakikalardan sonra bu not ona tuhaf gelmemişti. Büyük bir teslimiyetle o nota doğru yürüdü. Birşeyler yazıyordu. Küçük harflerle birşeyler yazıyordu.
Okumadı. O notta ilgisini çeken tek birşey vardı. O da altındaki isimdi. Kabusu olan hayatının geri kalanında katlanmak zorunda bırakıldığı isimdi. O uğursuz notta " Seçil " yazıyordu.
"Sabır. " dedi. "Dayanabilirsin." dedi. "Sen nelere dayanmadın ki?" dedi. Ama söylediği sözlerin hiç biri onu rahatlatmadı aksine içindeki ses her defasında ona daha yolun başındasın daha çok sürünüceksin diyordu. Duvardaki o notu eline aldı ve evin içindeki sessizliğe son vermek istercesine o notu sesli okumaya başladı.
"Biliyorum bana kızgınsın ama ben de sana kızgınım. Benden kaçtın. Bizden kaçtın. Beni görmezden geldin. Bunun bir cezası olmalıydı Atlas. Ödeştik. Aramızda artık bir alıcak vericek meselesi kalmadı. Bir kaç gün ailemin yanında kalmak istiyorum. Bu bir kaç günde sen de kafanı toplamış olursun. Kararıma saygı duyucağını umuyorum."
SEÇİL....
Ona mesaj bırakmak yerine basit bir not bırakmıştı. Elindeki notu buruşturup yere attı. Madem o kaçıyordu o da üzerine giderdi. Daha alması gereken bir intikam vardı. Doğruca odasına gitti. Önce üzerindeki bu kötü kokudan kurtulmalıydı.
Odasındaki banyoya girdi ama banyo kapısını kapatmadı. Tam üzerindeki tişörtü çıkarıcakken gözünün önüne gelen görüntüyle olduğu yerde öylece kalakaldı.
O pis , rutubet kokulu nezarette kendisine sırnaşan transeksüel nasıl olduysa bir anda gözünün önüne gelmişti. Ondan kaçma girişimlerini ama her defasında da başarısız oluşunu...
Ona her defasında sırnaşarak ağzını yaya yaya "Yakışıklımmm!..." diyişi.... Yarıya kadar çıkardığı tişörtünü tekrar üzerine giydi ve " Lanet olsun." dedi. Kararını değiştirmişti. Kısmende olsa kararını değiştirmişti. Banyodan çıktı. Az önce sinirli adımlarla yürüdüğü koridorda bu kez sert ve aceleci adımlarla hedefine doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHA DAVET ( +24 )
RomanceŞehvet ve tutku için aşık olmak mı gerekliydi?Atlas Kuzey bekarlığa veda partisinde hiç sevmediği bir kadına dokunarak aslında şehvet ve tutku için sadece aşkın değil nefretin de yeterli olduğunu öğrenicekti. Seçil Sezgin'le şehvet , tutku ve nefret...